Satın almak için SUR Tel: 0507 410 82 49
Bu kitab, müslümanın ahiret yolculuğunda maksuduna ermesi ve saadet diyarına ulaşması için lazım olan cihazatı temin eden ve yol haritası hükmünde olarak önündeki uzun yolun kavislerinde yoldan çıkmasını önlemek için belli noktalara konmuş uyarıcı levhalar ve kilometre taşları mahiyetindeki hakikatları bulunduran bir eserdir.
Hulasa, yol azığıdır. Konuları; imanın, islamın ve ihsanın tasnifine göre takip edilmiş olduğundan aranan konularda yeterli öz bilgiye ulaşmak kolayca mümkün olmaktadır.
Hakikaten bu eserle, ders ve sohbetler daha tesirli, daha feyizli olur.
İmanı korumak, islamı yaşamak, ihsanı anlamak için Hulasa.
Bilmen gereken değil, unutmaman gereken meseleler için Hulasa.
Meyve bahçelerinin yerini gösteren ve aynı zamanda mayın tarlalarına karşı uyaran Hulasa.
Müslümanın yol haritasıdır Hulasa.
Ahiret yolculuğunda sana gerekli olan cihazatı temin eden kitaptır Hulasa.
HULASA’DAN SEÇMELER
Dini hayat için dört hadis : Müslümanın dini hayatını kemale erdirmesi ve ahlakını güzelleştirmesi için bu dört hadis yeterli olur:
1-) Enes’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Eğer bildiklerimi bilseydiniz, az güler ve çok ağlardınız.” (Buhari, Müslim) (Sünen-i Tirmizi 4. Cilt, 158.- 159. Sh.) (Riyazü’s- Salihin 1. Cilt, 484.- 485. Sh.)
*Ahiret yolculuğunda, başımıza gelecek hadiselerden haberdar olsaydık, dünyada gülmemiz ve eğlenmemiz mümkün olmazdı. Ahirete iman insana ciddiyet kazandırır.
2-) Enes’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz kendisi için istediği şeyi din kardeşi içinde istemedikçe tam iman etmiş olmaz.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, İbn-i Mace) (Camiü’s- Sagir 3. Cilt, 439. Sh.)
*Bu hakikat; dünyada idrak edilse ve herkes tarafından tatbik edilse, orada askere, polise, mahkemeye, kavgaya, kargaşaya gerek kalmaz. Bütün insanlar bu hadisi anlayıp yaşasalardı dünya huzurla dolardı ve cennet gibi bir yer olurdu.
3-) Ubade bin Samit’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İmanın en faziletlisi; nerede olursan ol, Allahu Teala’nın seninle beraber olduğunu bilmendir.” (Taberani- Kebir, Ebu Nuaym- Hılye) (Camiü’s- Sagir 1. Cilt, 346. Sh.)
*Bu hadis bize imanı billahı ders veriyor. Her yerde Allahu Teala’nın bizimle beraber olduğunu anlasak ve gaflet etmesek, bu hal bizi günah işlemekten alıkoyar ve imanımız tahkiki olur. “Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.” (Hadid: 4.) ayetide bize bu hakikati ihtar ediyor.
4-) Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Sünen-i Tirmizi- Zühd 4. Cilt, 198. Sh.) (Ebu Davud- Edeb, Müsned) (Kütüb- i Sitte- Camiu’l- Usul 10. Cilt, 238. Sh.)
*Cennete girecek olanlar, öncelikle seçkin kulların arasına girmelidir. Allahu Teala (c.c.): “Ey mutmain olmuş nefis! Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabb’ine dön. Seçkin kullarım arasına gir ve cennetime gir.” (Fecr: 27.- 30.’a) buyuruyor ki; mutmain olmasına rağmen ve hatta razı olmuş ve razı olunmuş olmasına rağmen, cennete girmesi için öncelikle iyi kulların arasına girmesinin lazım geldiği ifade ediliyor.
Dünyadaki ahval : Abdullah bin Mes’ud’dan (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “……Ölümü ve (toprak altında) çürümeyi hatırlayın. Ahireti isteyen dünya hayatının süsünü terk eder.” (Sünen-i Tirmizi- Kıyamet 4. Cilt, 260. Sh.) (Ahmed b. Hanbel- Müsned) (Taberani- Mu’cemü’s- Sagir 1. Cilt, 468. Sh.)
*Ahireti istemek, hasret dolu bir iştiyakın ve imani hassasiyetin tezahürüdür. Bu ahval içinde olan insan, dünyaya karşı soğukluk hisseder. Dünyadan soğuyan insan ise dünyanın süslerinden, zinetlerinden ve lüksünden uzak durur. Süslemek özenmekten gelir. İnsan sevmediği şeye özenmez. Dünyanın süslerini seven kimse dünyayı seviyor demektir. Dünyayı seven ahireti isteyemez. Çünkü insan, sevdiğinden ayrılmak istemez. İslam tarihine baktığımızda liyakatsiz süslü sultanların saltanatları sırasında ehil olmamalarından kaynaklanan kabahatlerini müşahede ediyoruz. Adil sultanların ise sade ve mütevazi bir hayat yaşadıklarına şahid oluyoruz. Dünya süsüne özenen insanların, dini zaafları ve samimiyetsizlikleri, belli bir zaman içinde yaptıkları ve söyledikleri arasındaki farktan anlaşılıyor.
*İnsanın ölümü ve kabre konmasıyla mükafat ve mücazat başlar ve ahirette de devam eder. Yani çok uzak değil belki bir gün kadar yakın. Eğer ölüm sana bu gün gelirse bu akşam ya ücretleri almaya başlayacaksın veya azabla tanışacaksın. Evet, eğer ölüm sana bu gün gelirse tek başına gelmeyecek, arkasından nimet ve azabı da beraberinde getirecek ve bil ki bu akşam ya ücretleri ve lezzetleri almaya başlayacaksın veya azab ve işkencelerle geçecek olan şekavetli kabir hayatınla yine bu gece tanışacaksın. Namaz kılarken, sadaka verirken veya bir günahı terk ederek sabrederken insan zanneder ki; bu hizmetinin mükafatı çok uzak bir zamanın sonunda kendisine verilir. Halbuki, eğer ölüm ona o gün gelecekse, ücret ve mükafat hemen kabre konmasının ardından başlayacaktır. Fısk ve gaflet bataklığına düşmüş bir adam da zanneder ki; ceza ve azab onun için çok uzaklarda. Halbuki eğer o gün ölecekse hemen o gün içinde azabı başlayacak. İman zaafı ve gaflet, insanların bu hakikatı anlamasına mani olur.
Dünyanın mahiyeti : Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Dünya mel’un; Zikrullah’dan, Allah’ın beğendiği amelden, alimden ve müteallimden (ilim öğrenenden) başka dünyada bulunan her şey mel’undur.” (Sünen-i Tirmizi- Zühd 4. Cilt, 163.- 164. Sh.) (Riyazü’s- Salihin 1. Cilt, 510. Sh.- Hadis No: 480.- 3. Cilt, 5. Sh.- Hadis No: 1413.)
*İnsan geçmiş ömrüne dönüp baktığında ne aldığı lezzetler ona tad veriyor, ne de çektiği acılar ona elem veriyor. Tam aksine lezzetli günlerin hasreti elem veriyor. Acı günlerin bitmesi lezzet veriyor. İki elini, kaldırıp baktığında elinde hiçbir şey göremiyor. Yetmiş yaşındaki ihtiyarda yirmi yaşındaki gençte aynı şeyleri görüyor. Dünya nimetleri olarak elinde kalan hiçbir şey yok. Bir ömür gitmiş fakat sana hiç bir şey bırakmamış. Lezzetlerde acılarda geçmişte kaldı. Şu anda sana kalan sadece hiç. Geçmişten kalan hatıraların varsa da onlarında bir kısmı ahirette zararına olacak gerçeklerden ibaret. O halde dünyaya aldanmadan ahirete yönelenler, gerçek kazancı elde edecek olanlardır.
*Zikrullah, Allah’ın beğendiği amel, alim ve müteallim. Bunların hepsi ders ve sohbetlerde bulunan şeylerdir. Gayrısı ise lanetlenmiştir ki; nasıl insana mutluluk versin, nasıl huzur kazandırsın.
Dünyanın mahiyeti : Abdullah İbnu’ş-Şihhir’den (r.a.) rivayetle, “Rasulullah (s.a.v.) “El-hâkumu-ttekâśur” suresini okurken yanına geldim. Bana: “Ademoğlu, malım malım der. Halbuki ademoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sadaka verip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var?” buyurdu.” (Sahih-i Müslim- Zühd 2. Cilt, 628.- 629. Sh.) (Sünen-i Tirmizi- Tefsir, Tekasür 5. Cilt, 462. Sh.) (Sünen-i Nesai- Vesaya 2. Cilt, 665. Sh.)
*Mide bir avuç kap. Yığıp biriktirdiğin malın hiçbir zaman midene sığmayacak. Sana yetecek olan mal, mideni dolduracağın, üstüne giyeceğin ve tasadduk edeceğin kadar. Gerisini ölümle terk edersin ve mirasçılarına bırakırsın. Şu anda o malın bekçisinden başka bir şey değilsin. Eğer gözünü doyuracak kadar mal istersen bu asla mümkün olmaz.
Ahiret hayatı : Enes’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İlahi! Hayat ancak ahiret hayatıdır!” (Buhari, Müslim) (Riyazü’s- Salihin 1. Cilt, 498. Sh.- Hadis No: 462.)
Ahiret hayatı yakındır : “Kullu âtin karib.” “Her gelecek yakındır.” (Sünen-i İbn-i Mace- Mukaddime, Darimi- Mukaddime) (17. Lem’a, 12. Nota) (28. Lem’a, 10. Nükte)
*Uzak görülen ve daha gelmesine çok zaman var dediğimiz günler geldi geçti, dün oldu. Zaman hızla geçiyor, ömür sermeyesi eriyip bitiyor. Bir gün bu ömrümüz de bitecek ve ahireti yaşayacağız. Ahiret var diyen münafıklar ise hiçbir zaman ahiretin geleceğine inanmazlar. Onlar, ahiret hep orada kalacak bizde hep dünyada kalacağız diye inanırlar.
Yaptıkların, yarınlarındır.
Dün yaptıkların bugününü belirledi, bugün yaptıkların yarınını oluşturacak. Senin bugünün, dün yaptıklarının neticesi olduğu gibi bugün yaptıklarında yarınlarının sebebidir. Bu gün geldiğin nokta dün yaptıklarından, bugün gelemediğin nokta ise dün yapamadıklarından kaynaklanmaktadır. Yarın kazanacakların bugün yaptıklarına bağlı olduğu gibi yarın kaybedeceklerinde bugün yapamadıklarına bağlı olacaktır. Her insanın başına açılan, ahireti kazanmak veya kaybetmek davasına, bu açıdan bakmak lazımdır.
Şeytanın silahları :
Evvela : Gayet uzak mesafeden bakılsa, en büyük şey, en küçük bir şey gibi görünebilir. Bir yıldız, bir mum kadardır denilebilir. (26. Mektup- 1. Mebhas)
*Küfürlerine son vererek müslüman olan; namaz, zekat, oruç, hacc gibi ibadetleri öğrenen ve amel eden kimseler şöyle derler: “İslamın bu kadar muazzam bir din olduğunu bilmiyorduk.” Şeytan, onların hak dine uzaktan bakmalarını sağlayarak yanılmalarına sebeb olmuştur.
Saniyen : Hem tebei ve sathi bir nazarla bakılsa; gayet muhal bir şey mümkün görünebilir. (26. Mektup- 1. Mebhas)
*Müdakkik ve muhakkik bir nazarla bakıldığı zaman hakikatin ortaya çıkması mümkün olur.İmam-ı Gazali der ki: “Cevizi kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder.” Şeytan, tebei ve sathi bir nazarla baktırarak, insanı kolayca kandırabilir. Cevizin hepsinin kabuk olduğuna inandırabilir.
Salisen : Gaflete veya masiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar, azametli mes’eleleri ihata edemediklerinden, bir gurur-u ilmi ile inkara saparlar ve nefyederler. (7. Şua, Mukaddime)
*Şeytanın bu desisesini susturan sır: “Allahu Ekber”dir. (13. Lem’a, 13. İşaret, 1. Nokta)
*Şeytanın daraltan bir desisesi de şudur ki; Menfi bir hadiseyi veya kötü bir sözü alır getirir ve gözünün önüne koyar. Bununla meşgul olduğun sürece aklın daralır, ruhun sıkılır. Şeytan, sıkıntıya sebeb olan bu sözleri senin önünden ayırmaz. Nazarını sürekli buna çevirmeye çalışır. Zihnin bununla meşgul oldukça ve o noktaya baktıkça daralır ve boğulursun.
*Darlaşan akıllar kabz haline, kabz hali ruhi bunalımlara sebeb olduğu için bu durumda olanlar, sabır ve tahammülden uzaktır. Her an hata yapmaya veya günah işlemeye meyyaldir. Şeytanın aradığı fırsatı ona vermemek için inşirah ve vüs’at içinde, huzur ve huşuyu muhafaza etmemiz lazımdır. Tekbir ve zikir ile genişlemek, şeytanın üzerimizdeki etkisini yok eder. Allahu Ekber ile başlayan ve cehren okunan ezan ve kamet şeytanı kaçırır.
Şeytanın silahları : Hem bazen şeytan, kalb üstündeki lümmesi cihetinde Cenab-ı Hak hakkında fena sözler söyler. O adam zanneder ki: Onun kalbi bozulmuş ki, böyle söylüyor. Titriyor. Halbuki: Onun titremesi ve korkması ve adem-i rızası delildir ki: O sözler, kalbinden gelmiyor, belki lümme-i şeytaniyeden geliyor veya şeytan tarafından ihtar ve tahayyül ediliyor. (13. Lem’a, 6. İşaret)
*Her insanın kalbinde lümme-i şeytaniye namında bir yer vardır ki; burası şeytanın evi, çalışma odası, karargahı, ofisidir. İşte şeytan, vesveselerini insan hatırına buradan gönderir. Gaflete, günaha ve maddiyata dalmak, kalblerin katılaşmasına sebeb olduğundan kasvetli kalbler üzerinde şeytanın etkisi artar, vesveseleri çoğalır.
*Müslim’in sahihinde şu hadis vardır: “Sizden hiç bir kimse yoktur ki Allah ona cinlerden yoldaşını ve meleklerden yoldaşını tevkil etmiş olmasın. Ashab: Sana da mı Ya Rasulullah? dediler. Evet bana da. Lakin Allah beni ona muzaffer kıldı da İslam oldu, buyurdular.” (İ. Abidin 2. Cilt, 343. Sh.)
*Cenab-ı Hak ölüm meleği olan Azrail aleyhisselama bütün ölenlerin ruhunu almak için kudret bahşettiği gibi İblise de bütün insanlarla beraber bulunmak kudreti vermiştir. (İ. Abidin 2. Cilt, 345. Sh.)
Şeytanın silahları : Safiyye binti Huyey’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şüphesiz şeytan Ademoğlunun bedeninde, kanın bedende dolaştığı gibi dolaşır.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, İbn-i Mace) (Camiü’s- Sagir 1. Cilt, 543. Sh.) (Riyazü’s- Salihin 3. Cilt, 349. Sh.)
Şeytanın silahları : Aldığımız bütün gıdalar, sindirildikten sonra kana karışıp, damarlar vasıtasıyla vücudumuzun hücrelerine dağılmaktadır. Rasulullah (s.a.v.): “Şüphesiz şeytan Ademoğlunun bedeninde, kanın bedende dolaştığı gibi dolaşır.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, İbn-i Mace) buyurmuştur. Şeytan, bedendeki şehvet vasıtasıyla saldırmaktadır. Şeytanın insandaki yardımcı kuvvetleri şehevi arzulardır. Şehvet de yemek ve içmek suretiyle kuvvetlenir. Şehvetin artması şeytanı kuvvetlendirir. Yine Rasulullah (s.a.v.): “Şeytanın yollarını oruç tutarak daraltınız.” buyurmuştur.
Şeytanın silahları : Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizin biriniz uykusundan uyanıp da abdest aldığında burnundaki nesneyi nefesiyle üç defa dışarı çıkarsın! Çünkü şeytan uyuyanın genzinde geceler.” (Sahih-i Buhari- İblis Bahsi, 3. Cilt, 278. Sh.) (Müslim, Nesai)
Şeytanın silahları : Sahihaynda rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (s.a.v.): “Esnemek şeytandandır. Biriniz esnerse mümkün olduğu kadar kendini tutsun!” buyurmuştur. Müslim’in rivayetinde: “Eli ile ağzını tutsun; çünkü oraya şeytan girer.” denilmiştir. (İ. Abidin 2. Cilt, 581. Sh.)
*Şeytanın ağızdan içeri girmesi; insan üzerindeki etkisini artırması, onu maddeten ve manen zayıf düşürmesi, tembel ve miskin bir hale sokması demektir.
*Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Esnemek şeytandandır. Birinize esneme geldiğinde gücü yettiğince esnememeye çalışsın. Çünkü biriniz esnerken “Haaa” diye ses çıkardığında şeytan ona güler.” (Sahih-i Buhari- Bediü’l- Halk 484. Sh.) (Müslim, Tirmizi) (Camiü’s- Sagir 2. Cilt, 240. Sh.) (Kütüb- i Sitte- Camiu’l- Usul 10. Cilt, 196. Sh.)
*Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Aksırmak Allah’dan, esnemek ise şeytandandır.” (Sünen-i Tirmizi- İsti’zan ve Adab 4. Cilt, 466. Sh.)
Şeytanın silahları : Ubey İbnu Ka’b’dan (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Abdest (sırasında) vesvese veren bir şeytan vardır. Ona Velehan denilir. Öyleyse suyun vesvesesinden sakının…” (Sünen-i Tirmizi- Taharet, 1. Cilt, 60. Sh.)
Şeytana karşı silahımız : Atiyye el- Ufi’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Öfke şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak suyla söndürülür. Öyle ise biriniz öfkelendiği zaman abdest alsın.” (Müsned) (Camiü’s- Sagir 1. Cilt, 554. Sh.)
*Şeytana karşı silahlarımız:
1-) Evvela, öfkemizi söndüren su ile abdest almak.
2-) Saniyen, şeytanın yollarını daraltan oruç ibadetine yönelmek.
3-) Salisen, vücudumuzdaki kan dolaşımını düzenleyen, bizi şeytandan ve her türlü kötülüklerden koruyan ve üzerimize farz olan, beş vakit namazı kılmaktır.
Şeytana karşı silahımız : Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz uyuduğu zaman şeytan, onun başının ense kısmına üç düğüm atar. Her düğüme de: “Geceler senin için uzundur (uyu!)” der. Uyanıp da Allah’ın adını andığı zaman, düğümlerin biri çözülür, abdest aldığında ikincisi çözülür, namaz kıldığında ise düğümlerin hepsi çözülür. Böylece sabahleyin dinç ve neşeli olarak kalkar. Aksi halde tembel ve uyuşuk bir halde kalkar.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai, İbn-i Mace) (Cem’ul- Fevaid 1. Cilt, 331. Sh.)
Şeytana karşı silahımız : Esnemeyi def etmenin çaresi peygamberlerin (aleyhimes- Salat-ü ve’s-Selam) hiç esnemediklerini hatırlamaktır. Kuduri: “Biz bunu defalarca tecrübe ettik ve doğruluğunu gördük.” demiştir. Ben derim ki: Onu ben de tecrübe ettim ve doğru olduğunu gördüm. (İ. Abidin 2. Cilt, 245. Sh.)
*Bunu kim tecrübe ederse esnemenin kendisinden gittiğine şahid olur.
Şeytana karşı silahımız : Molla Aliyyü’l- Kari “Müşkat” şerhinde şunu kaydetmiştir: “Derler ki, kuruntulu bir kimsenin, birine emir ederek kulağına ezan okutturması sünnettir. Çünkü bu, kuruntuyu giderir. Hazret-i Ali’den de (r.a.) böyle nakledilmiştir.” Aliyyü’l- Kari bu babta varid olan hadisleri de rivayet etmiştir. (İ. Abidin 2. Cilt, 69. Sh.)
Şeytana karşı silahımız : Osman İbnu Ebi’l-As (r.a.) anlatıyor: “Ya Rasulallah! Şeytan benimle namazım ve kıraatım arasına perde oldu. Namaz ve kıraatımı karıştırıp beni onlarda şüpheye düşürüyor dedi.” Rasulullah (s.a.v.): “Bu Hınzeb denilen bir şeytandır. Onun geldiğini hissettiğin zaman ondan Allah’a sığın ve sol tarafına üç defa tükür!” buyurdu. (Osman İbnu Ebi’I-As) der ki: “Ben bunu yaptım, Allah Teala onu benden giderdi.” (Sahih-i Müslim- Selam, 7. Cilt, 57. Sh.- Hadis No: 68, 2203.)
Şeytanların vesveseleri : Abdullah İbn-i Mes’ud (r.a.) şöyle dedi: “Peygamber’e (s.a.v.) vesvese soruldu. Rasulullah: “Bu, gerçek imanın ifadesidir.” buyurdu.” (Sahih-i Müslim- Kitabü’l- İman, 1. Cilt, 183. Sh.) (Kütüb- i Sitte- Camiu’l- Usul 2. Cilt, 254. Sh.)
*Amelde titizlik ve itina göstermek, ibadetin sıhhati hakkında duyulan endişe, imandan gelen hassasiyettir. Vesvese imandandır. Kafirler ve münafıklar inkarları yüzünden ibadet endişesi duymazlar. Dini hassasiyet mü’minde bulunduğu için şeytan bu yönden saldırır. İbadet anında vesvese ciddiye alınırsa çok zarar verebilir. Şeytan ibadetten yıldırmak için sürekli bu tür vesveselerle saldırır. Şeytan islamı yaşanmaz, ibadeti yapılamaz göstermek ister. Bunun için vesvese vererek ibadetleri zorlaştırmak için uğraşır. Vesveseden kurtulmak için öncelikle vesveseye önem vermemek ve önem vermemeye önem vermek gerekir. Küçük gördüğümüz ve üzerinde fazla durmadığımız zaman kendiliğinden gidecektir. Şeytan, insanları bilgisizlik yüzünden mağlub ettiği için fıkıh okumak ve ibadetlerle ilgili hükümleri öğrenmek vesveseleri etkisiz bırakır.
Şeytanların zürriyyeti : Hz. Ömer (r.a.) buyurdu ki:
Şeytanın (İblis’in) dokuz evladı vardır:
Zelitun: Sokaklarda gezer, çarşıyı o idare eder.
Vesin: Musibetlerle beraberdir.
A’van: Sultan ile beraberdir.
Heffaf: Şarab ile beraberdir.
Murre: Çalgı aletlerinin yanındadır.
Lekus: Ateşe tapanlarla beraberdir.
Musevvit: Ağızlarda dolaşan yalan haberlerdedir.
Dasim: Evlerde bulunur. Kişi evine selam vermeden Allah’ın (c.c.) adını anmadan girerse, ailesi ile aralarına niza sokar. Hatta aralarında talak (ayrılma) ve vuruşma olur.
Velehan: Abdestde, namazda ve ibadetlerde vesvese verir. (Münebbihat- İbn-i Hacer Askalani 113.- 114. Sh.)
*İblis’in en sevdiği evladı Dasim’dir. Diğerlerini azarlarken Dasim’e sarılır ve ona: “Sen bugün iyi bir iş başarmışsın.” diyerek taltif eder. Çünkü onun verdiği zarar hepsinden fazladır.
*Cabir’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İblis tahtını su üzerine kurar. Oradan askerlerini gönderip insanları fitneye atar. Bunlardan, yanında mertebece en yüksek olanı en büyük fitneyi çıkarandır. Askerlerinden biri gelir: “Şunu şunu yaptım!” der. İblis: “Hiçbir şey yapmamışsın!” der. Sonra bir diğeri gelir: “Ben falanı karısıyla arasını açıncaya kadar bırakmadım!” der. Bunun üzerine İblis o askerini kendisine yaklaştırır ve: “Sen ne kadar iyisin!” diyerek takdir eder.” (Sahih-i Müslim- Münafikun, 8. Cilt, 341. Sh.- Hadis No: 2813- 66.- 67.)
Cehennemin kapıları : Allahu Teala (c.c.) şöyle buyuruyor: “Cehennem onların hepsinin buluşma yeridir. Onun yedi kapısı vardır. Her kapıya, onlardan bir bölüm ayrılmıştır.” (Hicr: 43.- 44.) Cehennemin karargahı yedi kısma ayrılmıştır ve her kısmın bir kapısı vardır. İbn Cüreyc’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bunların ilki Cehennemdir, sonra Leza, sonra Hutame, sonra Sa’ir, sonra Sekar, sonra Cahim, sonra Haviye gelir. Dahhak şöyle demiştir: “İlk tabakada (derekede), mü’minler, günahları nisbetinde azab olunur ve sonra oradan çıkarılırlar. İkincisi yahudilere, üçüncüsü hıristiyanlara, dördüncüsü sabiilere, beşincisi mecusilere, altıncısı müşriklere, yedincisi de münafıklara aittir. (Tefsir-i Kebir- Mefatihu’l- Gayb, Hicr Suresi, 14. Cilt, 107. Sh.)
*Bedayiu’s- Sanayi adlı eserde şöyle denilmektedir: “Sabiilerin kitabı Zebur’dur. Umulur ki onlar bir kaç fırkadadırlar.” (İ. Abidin 15. Cilt, 212. Sh.)
Birincisi Cehennem : “Cehennemi, hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım diye Allah’dan kesin söz çıkmıştır.” (Secde: 13.)
*Ayette geçen “insanlardan bir kısmı” ifadesi, günahkar mü’minlerin cehenneme gideceğine işaret ediyor. Zira mü’minlerde insanların bir kısmına dahildir.
İkincisi Leza (halis ateş) : “O cehennem (Leza) alevlenen bir ateştir. Derileri kavurup soyar. Yüz çevirip geri dönen, (servet) toplayıp yığan kimseyi (kendine) çağırır.” (Mearic: 15.- 18.’e)
Üçüncüsü Hutame (tutuşturulmuş şiddetli ateş) : “O, malının kendisini ebedi kılacağını mı zanneder? Hayır! Andolsun o, Hutame’ye atılır. Hutame’nin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Allah’ın, tutuşturulmuş yandıkça tırmanıp kalblerin ta üstüne çıkan ateşidir. Onlar bu ateşin içinde sütunlara bağlanmışlar ve o vaziyette kapılar üzerlerine kapatılmıştır.” (Hümeze: 3.- 9.’a)
Dördüncüsü Sair (tutuşturulmuş alevli ateş) : ““Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, şu çılgın alevli (sair) ateşe girenlerden olmazdık.” derler.” (Mülk: 10.)
Beşincisi Sekar (şiddetli yakıp kavurmak) : “Ben onu “Sekar”a (cehenneme) sokacağım. Sekar’ın ne olduğunu sen nereden bileceksin? O, ne geri bırakır ne de azabdan vazgeçer. Derileri kavurur.” (Müddessir: 26.- 29.’a)
Altıncısı Cahim (ısı derecesi yüksek ateş) : “Facirler (günaha dalanlar) ise Cahim’dedir.” (İnfitar: 14.)
Yedincisi Haviye (uçurum, derin çukur) : “Kimin de tartıları (ameli) hafif gelirse, artık onun da anası haviyedir. Onun ne olduğunu sen nereden bileceksin? (O), kızgın bir ateştir.” (Karia: 8.- 11.’e)
*Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cehennem, Cübbü’l Hüzn (Hüzün kuyusu) denilen dereden her gün dört yüz defa Allah’a sığınır. O dere, amelleri ile riyakarlık eden Kur’an okuyucuları için hazırlanmıştır.” (Sünen-i İbn-i Mace- Mukaddime 1. Cilt, 422.- 423. Sh.) (Sünen-i Tirmizi- Zühd 4. Cilt, 204. Sh.- Hadis No: 2490.)
Cehennem’den en son çıkacak olan kimse : Abdullah İbn Mes’ud’un şöyle dediği rivayet edildi.
Bir adam, Peygamber (s.a.v.)’e gelerek sordu:
—Ey Allah’ın elçisi, Allah’ın birliğine inananlardan hiç kimse cehennemde kalmayacak mı?”
Peygamber (s.a.v.) cevap verdi:
—Evet, kalacak. O da, Cehennemin ta dibinde olup:
—“Ey rahmeti ve ihsanı sonsuz olan Allah’ım. (Ya Hannan! Ya Mennan!)” diye feryad eder.
O kadar bağırır ki, Cibril (a.s.) sesini duyar ve bu biçim yardım isteyişe şaşakalır.
—“Acaba ne oluyor, acaba ne oluyor…” der.
Nihayet dayanamaz, Rahman’ın arşının önüne kadar giderek secdeye varır.
Allah Tebarake ve Teala:
—“Ey Cibril, kaldır başını” der. Kaldırır.
Gördüğü şeyleri en iyi bilen Allah Teala olmasına rağmen Cibril’e sorar:
—Seni bu kadar şaşırtan şey nedir?
Cibril:
—Ya Rabbi. Cehennemin dibinden gelen bir ses duydum. Sesin sahibi:
—“Ey rahmeti ve ihsanı sonsuz olan Allah’ım. (Ya Hannan! Ya Mennan!)” diye feryad ediyordu. İşte beni çok çok şaşırtan bu ses idi. dedi.
Allah Teala, Cibril’e şöyle der:
—Ey Cibril, (Cehennem bekçisi) Malik’e git,
“el-Hannan ve el-Mennan.” diye feryad eden kulumu çıkarın.
Cibril (a.s.) Cehennemin kapılarından birine giderek çalar. Malik çıkar. Cibril (a.s.) ona:
—Allah Tebarake ve Teala emr ediyor. “el-Hannan ve el-Mennan.” diye feryad edeni çıkaracaksın. der.
Malik Cehenneme girerek çok ararsa da bulamaz. Halbuki Malik, Cehennemdekileri, annenin çocuklarını tanımasından daha iyi tanımaktadır. Çıkar gelir. Cibril’e der ki:
—Doğrusu Cehennem öyle bir çatırdıyla patlayıp fışkırıyor ki, ne taşı demirden ne de demiri insandan ayırt edebiliyorum.
Cibril geri döner, Rahman’ın arşı önünde secdeye varır.
Allah Tebarake ve Teala ona:
—Ya Cibril kaldır başını. Niçin kulumu getirmedin? diye sorar.
Cibril:
—Ey Allah’ım, Malik diyor ki: Cehennem öyle bir çatırdıyla patlayıp fışkırıyor ki, taşı demirden, demiri de insandan ayırt edemiyorum.
Allah Tebarake ve Teala şu emri verir:
—Malik’e söyle; kulum, Cehennemin şu kadar derinliğinde, gizli, o bu falan yerin şu köşesinde bulunmaktadır.
Cibril tekrar Malik’e gelerek haber verir. Malik yeniden Cehenneme girer adamı tarif edilen yerde baş aşağı atılmış, başı ayaklarına ön saçlarıyla bağlanmış, elleri boynunda kenetli, üzerine yılanlar, akrepler toplanmış bir durumda bulur. Onu tutup bütün kuvvetiyle çeker, yılanlar ve akreplerden kurtarır. Tekrar kuvvetle çeker zincirler ve bukağılar kopar. Sonra onu ateşten alır.
Hayat suyuna sokar ve Cibril’e teslim eder.
Cibril onun perçeminden tutup, Rahman’ın arşı önüne kadar sürükleyerek götürür. Yolda Cibril’in karşılaştığı her melek topluluğu, bu kulu görmekten sıkılırlar.
Cibril arş-ı Rahman’ın önünde secde eder. Allah Tebarake ve Teala:
—“Ey Cibril kaldır başını.” diyerek diğerine döner:
—“Kulum, Seni güzel bir yaratılış ile yaratmadım mı? Sana elçi göndermedim mi? O, Sana kitabımı okumadı mı? Sana iyiyi yapmanı emretmedi mi?” diye sorar.
Kul da hepsinin doğru olduğunu söyler.
Cenab-ı Hak:
—O halde niçin şu günahları işledin?
Kul:
—“Allah’ım, Günahlarımla kendi kendime zulmettim ve nihayet şu şu nedenlerle senelerce Cehennemde bırakıldım. Buna rağmen senden asla ümidimi kesmedim. Rabbim! Sana “rahmeti ve ihsanı sonsuz Allah’ım” diyerek yalvardım. Böylece beni bu ceza evinden kerem ve ihsanınla kurtardın. Bana merhamet et.” der. Bunun üzerine Allah Teala:
—“Meleklerim. Şahid olunuz, bu kulumu bağışladım.” buyurur. (Müsned- Ebu Hanife Hadis No: 27.)
Unsurlar : Alemdeki unsurlar: Hava, Su, Toprak, Nur.
1-) Hava Unsuru :Emir ve iradenin arşıdır.
2-) Su Unsuru :Fazl ve rahmet arşıdır.
3-) Toprak Unsuru :Hıfz ve hayat arşıdır.
4-) Nur Unsuru :İlim ve hikmet arşıdır. (28. Lem’a, 20. Nükte)
Unsurlar : Vicdanın Anasır-ı Erbaası: İrade, Zihin, His, Latife-i Rabbaniye.
1-) İrade : İbadetullah.
2-) Zihin : Marifetullah.
3-) His : Muhabbetullah.
4-) Latife : Müşahedetullah.
Takva denilen ibadet-i kamile dördünü tazammun eder. Şeriat, şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem bu gayatü’l- gayata sevk eder. (Hutbe-i Şamiye)
*Alemdeki unsurlar ile vicdandaki dört unsur arasında büyük bir benzerlik ve yakınlık vardır. Bu benzerlik ve yakınlık ise, alem bir büyük insandır, insan bir küçük alemdir hakikatının tefsiri ve izahı mahiyetindedir.
İrade, ibadetullah içindir. Emir ve iradenin arşı olan Hava unsuru ile irtibatlıdır.
Zihin, marifetullah içindir. İlim ve hikmet arşı olan Nur unsuru ile irtibatlıdır.
His, muhabbetullah içindir. Fazl ve rahmet arşı olan Su unsuru ile irtibatlıdır.
Latife-i Rabbaniye, müşahedetullah içindir. Hıfz ve hayat arşı olan Toprak unsuru ile irtibatlıdır. Kulun Allah’a en yakın olduğu ve müşahedetullaha dünyada en fazla mazhar olduğu yer olan secdede, alnımızı hıfz ve hayat arşı olan toprağa koyarak Allah’a yaklaşmaya çalışırız.
*Ya Rab, rabbani latifemi hüşyar eyle. Dünyada, kabir ve ahirette rabbani latifemi atıl bırakma. Müşahedetullah ile nasiblendir beni.
Mü’minin kıymeti : Abdullah bin Amr’dan (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah katında mü’minden daha kıymetli hiç bir şey yoktur.” (Taberani- Evsat) (Mu’cemü’s- Sagir 2. Cilt, 313. Sh.) (Camiü’s- Sagir 3. Cilt, 237. Sh.)
*Mahlukatın zirvesinde insan var. İnsanlığın zirvesinde iman edenler var. Mü’minlerden en üstün olanlar nebiler. Nebilerden en zirvede ulü’l-azm olanları var.
Mü’minlerin alametleri : Ebu Musa’dan (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İyilikleri kendisini sevindiren, kötülükleri ise kendisini üzen kimse mü’mindir.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi) (Taberani- Kebir) (Mu’cemü’s- Sagir 1. Cilt, 257. Sh.) (Camiü’s- Sagir 3. Cilt, 361. Sh.)
Mü’minlerin faziletlisi : Ebu Said el- Hudri’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mü’minlerin iman bakımından en kamil olanları, ahlakı en güzel ve mülayim olanlarıdır. Onlar insanlara ısınırlar, insanlarda onlara ısınırlar. Başkalarına ısınmayan (ülfet etmeyen) ve kendilerine ısınılmayan (ülfet edilmeyen) kimsede hayır yoktur.” (Taberani- Evsat) (Mu’cemü’s- Sagir 2. Cilt, 95. Sh.) (Cem’ul- Fevaid 5. Cilt, 330. Sh.)
Müslümanın hakları : Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir Müslümanın diğer Müslüman üzerinde altı hakkı vardır:
1-)Karşılaştığında kendisine selam ver.
2-)Davet ettiğinde davetine icabet et.
3-)Nasihat istediğinde yol göster.
4-)Aksırıp “Elhamdulillah” dediğinde,“Yerhamukeallah” (Allah sana merhamet etsin.) de.
5-)Hastalandığında kendisini ziyaret et.
6-)Öldüğünde cenazesine katıl.”
(Buhari- Edeb, Müslim- Zühd, Nesai- Cenaiz, İbn-i Mace- Cenaiz, Darimi- İsti’zan, Müsned) (Sünen-i Tirmizi- İsti’zan ve Adab 4. Cilt, 459. Sh.) (Camiü’s- Sagir 2. Cilt, 309. Sh.)
Kur’an’daki anasır-ı esasiye : Kur’an’daki anasır-ı esasiye ve Kur’an’ın takip ettiği maksatlar tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür. (İşaratü’l- İ’caz- Fatiha Suresi 30. Sh.)
*Kur’an-ı Kerim’in ihtiva ettiği meseleler, dört büyük hakikat olarak insanlara ulaşır. Tevhid ayetleri, Halik-ı Zül Celal’in varlığını, birliğini, kainattaki tasarrufunu anlatır. Nübüvvet ayetleri, vahyi bildirir ve geçmiş ümmetlerden ve helak olan kavimlerden bahseder. Haşir ayetleri, kıyameti, ahireti ve insanlığın başına gelecek olan istikbal hadisatını haber verir. Adalet ve ibadet ayetleri, rıza-yı ilahiye giden yolu tarif eder ve insanlığın kurtuluş reçetesini gösterir.
Bu dört esas, aynı zamanda insanoğlunun kıyamete kadar sürecek olan en müşkil üç sualinin cevabıdır. Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Burada neciyiz? İlk iki esas nereden geldiğimiz hakkında bizi aydınlatır. Üçüncü esas nereye gittiğimizi haber verir. Dördüncü esas burada neciyiz ve bizden istenen nedir sorularının cevabını bildirir. Evet tevhid ayetleri burada sahipsiz olmadığımızı, bizi gören, bilen, her halimizden haberdar olan Halikımızı tanıttırırken nübüvvet ayetleri insanlığın mazide başından geçenlerden bahsedip ibret alınmasını nasihat eder, kıyamet ve ahiret ayetleri insanlığın istikbalde başına geleceklerden bahseder ve beşeri uyarır. Adalet ve ibadet ayetleri de hüsnü hatimenin ne ile mümkün olacağını bildirir.
Kur’an’ın efdaliyeti : Rasulullah (s.a.v.)’den rivayet olunduğuna göre: “Kur’an, Allah Teala’ya göklerle yerden ve onlarda bulunanlardan daha makbuldür.” buyurmuştur. (İ. Abidin 1. Cilt, 264. Sh.)
*Kur’an mahluk olmayıp Allah kelamı olduğu için bütün mahlukatın fevkindedir. Bütün peygamberlerden, meleklerden, arşdan, kabeden cennetten daha kıymetlidir. Çünkü bunlar yaratılmışlar cümlesindendir.
Kabir : Osman (r.a.), bir kabrin başında durduğu zaman sakalını ıslatıncaya kadar ağlardı. Kendisine “Cennet ve cehennem anılınca ağlamıyorsun da bundan mı ağlıyorsun?” denildi. Bunun üzerine dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kabir, ahiret yolculuğunun ilk menzilidir. Eğer ondan kurtulursa sonrakiler daha kolaydır. Şayet kurtulamazsa sonrakiler daha ağırdır.” (Sünen-i Tirmizi- Zühd 4. Cilt, 155. Sh.) (İbn-i Mace- Zühd)
Kabir : Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kabirden daha korkunç bir manzarayı asla görmedim.” (Tirmizi- Zühd, İbn-i Mace- Zühd, Müsned) (Camiü’s- Sagir 3. Cilt, 272. Sh.)
Kabirler : Muhammed b. Semmak, bir kabre bakarak şöyle dedi: “Buradakilerin sükutu (sessizliği) sizi aldatmasın. Orada öyle gamlılar vardır ki tahmin edemezsiniz. Sonra, kabirlerin böyle eşit durması da (aynı görünmesi) sizi aldatmasın. Onların birbirinden farklı öyle halleri vardır ki; tahmin edemezsiniz.” (Tenbihü’l- Gafilin 1. Cilt, 39. Sh.)
Kabirdeki ahval : Ebu Said (r.a.) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Sünen-i Tirmizi- Kıyamet 4. Cilt, 263. Sh.)
Kabirdeki ahval : İbn-i Ömer’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz öldüğünde Cennet ehlinden ise Cennetteki yeri, Cehennem ehlinden ise Cehennemdeki yeri sabah akşam kendisine gösterilir. Ve kendisine şöyle denilir: “Burası Kıyamette Allah’ın seni göndereceği yerindir.”” (Buhari- Bediül-Halk, Cenaiz, Müslim- Cennet, Nesai- Cenaiz, İbn-i Mace- Zühd) (Sünen-i Tirmizi- Cenaiz 2. Cilt, 252. Sh.) (Camiü’s- Sagir 1. Cilt, 247. Sh.) (Muvatta- Cenaiz 1. Cilt, 401.- 402. Sh.)
*Ölen kimse kabrine konduğunda önüne iki kanallı bir ekran açılır. Ebrar ise cennet bahçelerinden bir bahçeyi seyreder. Füccar ise cehennem çukurlarından bir çukuru müşahede eder. Ya cennetteki hallerini görür zevk alır veya cehennemdeki azabına şahid olur ızdırab duyar. Bir an önce kıyametin kopmasını ister. Halbuki kıyametten sonra onu daha büyük azab beklemektedir. Cennet bahçelerini seyreden kıyametin kopmasını istemez. Halbuki kıyametten sonra onu daha büyük mükafat beklemektedir.
Kabirdeki ahval : Vefat eden mü’min, fıtrattan gelen kabiliyetlerini ömrü boyunca doğru yolda kullanmamış olsaydı, nasıl bir azab ve şekavet diyarına gideceği kabirde kendisine gösterilir ve o mü’mine şöyle denilir: “Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennette bir mekana tebdil etti.” (Buhari- Cenaiz, Müslim- Cennet, Ebu Davud- Cenaiz, Nesai- Cenaiz, İbn-i Mace- Zühd) “Cennetlik olan cehennemdeki yerini görür.” Cennetin o yüksek mevkiini kazanamasaydı Cehennemde gideceği yer o nisbette derin olurdu. İmtihanı şiddetli olanın mükafat ve mücazatı o nisbette fazla olacak. İmtihanı hafif tutulan ise cennette ala-yı illiyyine çıkamadığı gibi kaybederse cehennemde esfel-i safiline düşmez. Bir insana fıtrattan ne verilmiş ise, ancak o istenir. O’da ancak o kadar yükselebilir veya düşebilir.
Kabir azabını işitmek : Aişe’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kabir azabı haktır. Onlar kabirde azab çekerler, onların azabını hayvanlar işitir.” (Buhari- Cenaiz, Müslim- Mesacid, Nesai- Cenaiz) (Kütüb- i Sitte- Camiu’l- Usul 15. Cilt, 304.- 305. Sh.)
Kabir azabını işitmek : Enes’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Eğer ölülerinizi defn etmeyeceğinizden endişe etmeseydim, kabir azabını sizlere işittirmesi için Allah’a dua ederdim.” (Sahih-i Müslim- Cennet, 8. Cilt, 394. Sh.) (Nesai- Cenaiz)
Kabir ehlinin işitmesi : Rasulullah’ın (s.a.v.) Bedir’de ölen müşriklere seslenmesi ve oradaki sahabelere: “Sizler benim söylediğimi onlardan daha iyi işitir değilsiniz fakat onlar cevap veremezler.” demesi gösteriyor ki, kabir ehli işitebilir fakat cevab veremezler. (Sahih-i Buhari- Megazi 573. Sh.- Hadis No: 1600) (Sahih-i Müslim- Cennet, 8. Cilt, 398. Sh.) (Sünen-i Nesai- Cenaiz, 4. Cilt, 526. Sh.)
Kabir ehlinin görmesi : Bir çok eser ve rivayetlerden anlaşıldığına göre ölü dünyadaki ailesinin ve arkadaşlarının durumunu bilir, bunlar kendisine arz edilir. Yine hadislerde geldiğine göre ölü görür, yanında yapılan işleri anlar, güzel işlerden ötürü sevinir, kötü işlerden ötürü de üzülür. Ölü yine Cuma günü güneş doğmadan önceki ziyaretçilerini tanır. (Keşşafu’l- Kına) (V. Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslam 3. Cilt, 89. Sh.)
Kabir azabından kurtaran dört şey : Kabir azabından kurtulmak isteyen kimse şu dört şeye devam etmelidir:
1-) Namaz kılmak.
2-) Sadaka vermek.
3-) Kur’an okumak.
4-) Allah’ı çok tesbih etmek.
Bu anlatılan dört şey, kabri aydınlatır ve genişletir. (Tenbihü’l- Gafilin 1. Cilt, 38. Sh.)
Kabir azabından kurtulanlar : Hafız Suyuti, kabirde sekiz nevi müslümanların sual görmeyeceklerini bildirmiştir. Bunlar:
1-)Şehid.
2-)Hudut bekçisi asker.
3-)Taundan ölen.
4-)Sabırlı olmak ve sevap saymak şartıyle taun zamanında başka bir sebeple ölen.
5-)Sıddık.
6-)Çocuk.
7-)Cuma günü veya gecesi ölen.
8-)Her gece Mülk suresini okuyanlardır. (İ. Abidin 3. Cilt, 399. Sh.)
Kabir azabının sebebi : Kabir azabından kurtulmak isteyen kimse şu dört şeyden kaçınmalıdır. Bunlar kabir azabına sebeb olur:
1-) Yalan. 2-) Hıyanet. 3-) Gıybet. 4-) İdrar sıçraması. (Tenbihü’l- Gafilin 1. Cilt, 38. Sh.)
Kabir azabının sebebi : Ebu Berze’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yalan yüzü karartır. Koğuculuk da kabir azabına sebeb olur.” (Beyhaki- Şi’bü’l- İman) (Camiü’s- Sagir 3. Cilt, 145. Sh.)
Kabir hayatı : İmam Malik şöyle demiştir: “Bana ulaşan haberlere göre, ruhlar kabirlerin civarındadır.” (V. Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslam 3. Cilt, 91. Sh.)
Kabir hayatı : Enes’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Peygamberler kabirlerinde diridirler ve namaz kılarlar.” (Ebu Ya’la, Bezzar) (Cem’ul- Fevaid 5. Cilt, 17.- 18. Sh.) (Nesai Şerhi- Cenaiz 4. Cilt, 524. Sh.)
*Bu hadisden başka, Mi’racda Rasulullah (s.a.v.), semavatta enbiyanın ruhlarını cesedlere bürünmüş şekilleriyle görmüştür. (Nesai Şerhi- Cenaiz 4. Cilt, 524. Sh.)
Kabir hayatı : Ka’b bin Malik’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mü’minin ruhu kuş gibidir. Öldükten sonra tekrar dirileceği güne kadar cennetteki ağaçlardan yer, içer.” (Nesai- Cenaiz, İbn-i Mace- Zühd) (Muvatta- Cenaiz 1. Cilt, 402. Sh.)
*Abdullah bin Amr (r.a.) dedi ki: “Mü’minlerin ruhları sığırcığa benzeyen kuşlar suretindedir. Birbirlerini tanırlar ve cennet nimetlerinden faydalanırlar.” (İbn Ebi Şeybe- Musannef- Cennet 14. Cilt, 343.- 344. Sh.) (Hadis No: 35111.) (Tüm ravileri güvenilirdir.)
Kabir hayatı : Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ademoğlunun kuyruk sokumu (acbü’z- zeneb) hariç bütün bedeni toprakta çürür. Çünkü Ademoğlu kuyruk sokumundan (acbü’z- zeneb) meydana geldi, yine oradan vücud bulacak.” (Müslim- Fiten) (Muvatta- Cenaiz 1. Cilt, 402. Sh.)
Kabir hayatı : Cesedin yok olmasıyla ruh yok olmaz. Ruh araz değil, bir cevherdir. Ölülerin ruhları toplanacak ve en üstte bulunanlar en alta inecek, aksi olmayacaktır. Azab veya nimet ölünün hem ruhuna hem de cesedine beraber yapılır. Ruh bedenden ayrıldıktan sonra nimet yahut azab içinde kalır. Bazı zamanlarda ise yine bedenle ilgi kurar, bu ilgi sebebiyle hem nimeti, hem de azabı duyar. (Keşşafu’l- Kına) (V. Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslam 3. Cilt, 89. Sh.)
Takvanın faydaları :
1-Akıbet, güzel sonuç, takva sahiplerinindir.(A’raf: 128.)
2-Kabul edilen amel, takva ehlinin amelidir. (Maide: 27.)
3-İyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verilir. (Enfal: 29.)
4-Bağışlanır. (Enfal: 29.)
5-Kötülükleri örtülür. (Enfal: 29.) (Talak: 5.)
6-Mükafatı büyütülür. (Talak: 5.)
7-Ummadığı yerden rızıklandırılır. (Talak: 3.)
8-Çıkış yolu yaratır. (Talak: 2.)
Allah onlara takvalarından dolayı kurtuluş yolları ve çıkış kapıları yaratır.
9-İşinde bir kolaylık yaratılır. (Talak: 4.)
10-Cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. (Zariyat: 15.)
11-Allah katında en üstün onlardır. (Hucurat: 13.)
12-Allah, müttakileri sever. (Tevbe: 7.)
13-Allah, müttakilerle beraberdir. (Tevbe: 36.- 123.)
14-Melekler, canlarını güzellikle alırlar. (Nahl: 32.)
15-Mahzun olmazlar (üzülmezler). (Zümer: 61.)
Çalışanlar, bunun için çalışsın. (Saffat: 61.)
Yarışanlar, bunun için yarışsın. (Mutaffifin: 26.)

Bir Cevap Yazın