Hz. Adem’den bu asrın alimlerine kadar Peygamberler, alimler, veliler ve bazı şahıslar hakkında o sahsı hatırlatacak en önemli olayı aktarmak suretiyle tarih içinde gerçekleşen ibret verici hadiseler bu esere aktarıldı. Öyle ki bu kitabı okuyan kimseler o şahsı bu olayla hatırlayacak ve onların faziletini, kıymetini asla unutmayacak. Tarihteki bu mümtaz şahsiyetler anlatılan olaylardaki örnek davranışları ile okuyucunun hafızasına kazınmalı ve o şahıs hakkında gerekli olan saygı ve hürmete vesile olmalı. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Olaylar karşısındaki duruşları onları tarih sahnesinde silinmez bir yere oturtmuştur. Bizde onları yadetmek suretiyle o faziletli şahısları hayatımıza örnek almak istiyoruz.

BİR ŞAHIS BİR OLAY’DAN SEÇMELER

Hz. Muhammed (s.a.v.)

Bir elime güneşi bir elime ayı verseniz ben yine bu davadan vazgeçmem diyen Efendim.
-Ya Rabbi, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı diyerek insanlığa şefkat ve merhametin zirvesini gösteren Efendim.
-Daha doğar doğmaz ümmetini zikreden Efendim
-Mahşerde peygamberler dahi “nefsi” derken “ümmeti” diyerek ümmetini koruyan Efendim.
-Miracda huzur-u ilahide Rabbi ile konuşurken ümmetini unutmayıp “Ve ala ibadillahissalihin” diyerek rahmetten, bereketten ve selamdan ümmetini de nasiplendiren Efendim.
-Bir gecede ışık hızıyla Kudüs’e giden ve orada bütün peygamberlerin ruhaniyetlerine namaz kıldıran Efendim.
-Bütün peygamberlerin kendisine yardımcı olacaklarına dair Allah’ın her nebiden misak aldığı Efendim.
-Adem’in vesilesi, İbrahim’in duası, İsa’nın müjdesi, Allah’ın Habibi, ümmetinin Efendisi olan Efendim.
-Bir kavmin efendisi o kavme hizmet edendir diyen Efendim.
-124 bin sahabe yetiştiren ve onları milletlerin ve kavimlerin başlarına üstad eyleyen Efendim.
-Getirdiği din ile dünyaya hükmeden, üç kıtada hakim olan Efendim.
-Mağarada iken müşriklerin ayakları göründüğü halde arkadaşına: “Üzülme! Allah bizimle beraberdir.” diyerek tevekkülde numune-i imtisal olan Efendim.
-Hz. Ömer’e: “Dünya onların ahiret bizim olsun istemez misin?” diyen, zühd ve kanaat timsali Efendim.
-Ukkaşe’ye sırtını hak ve kısas için açan Efendim.
-Mekke’nin fethinde devesinin üzerinde tevazu ile başını öne eğen ve sakalı devenin semerine değen Efendim.
-Parmağını göğe kaldırınca ayı ikiye bölen, ashabına çevirince beş musluklu çeşme gibi sular akıtan Efendim.
-Bir avuç toprağı bomba gibi kullanan, kafirlerin görmelerine engel olan Efendim.
-Taşların avucunda zikre başladığı Efendim.
-Ağaçların, hayvanların karşısında tekellüm ettiği Efendim.
-Dilsiz çocuğun ente Rasulullah dediği Efendim.
-Allah ile konuşan O’nun nurunu gören Efendim.
-Duasıyla hastaların şifa bulduğu, yokluğuyla tahtaların dahi inlediği Efendim.
-Allah’ın bildirmesiyle gaybdan haber veren Efendim.
-Elinde Kur’an gibi bir kitabla bütün insanlığa gönderilen Efendim.
-Son peygamber olarak gönderilen Efendim.
-Kur’an okurken ağlayan, secde ettiğinde secde yeri gözyaşları ile ıslanan Efendim.
-Sabahlara kadar namaz kılmaktan ayakları şişen Efendim.
-Daima affeden ve intikam almaktan vazgeçen Efendim.
-Ümmetine merhametinden hep kolay olanı tercih eden Efendim.
-Ümmetine vefat ederken dahi acıyan ve namazı hatırlatan Efendim.
-Refik-i a’laya kavuşan ve Makam-ı Mahmud’a namzed olan Efendim.
Kureyşin ileri gelenleri, isteklerini Ebu Talip ile Rasulullah’a ilettiler. İslamın yayılmasından ve kendi dinlerinin yok olmasından korkarak Rasulullah’a şu teklifte bulundular: “Sen reis olmak istiyorsan seni başımıza reis yapalım, mal istiyorsan sana binlerce deve verelim, kadın istiyorsan sana Mekke’nin en güzel kadınlarını verelim, yeterki davandan vazgeç.” Peygamberimiz (s.a.v.) bu teklifi reddederek şöyle buyurdu: “Bir elime güneşi bir elime ayı verseniz ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem.”
Rasulullah’ın davasını haykırmaktan asla vazgeçmeyeceğini anlayan Ebu Talib: “İşine devam et, istediğini yap. Vallahi, seni asla kimseye teslim etmeyeceğim.” dedi Bundan sonra, müşrikler de Ebu Talib’in yeğenini her şeye rağmen koruyacağını ve yalnız bırakmayacağını anladılar. (İbn Hişam) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)
Rasulullah (s.a.v.) dava adına yapılması gerekeni ve davanın menfaate asla değişilmeyeceğini örnek davranışı ile ümmetine göstermektedir. Ümmetin dava erlerine şu mesajı veriyor ve asırların ötesindeki bu gönüllüleri irşad ediyor. Ümmetine diyor ki: “Bir elinize dünya malı, bir elinize makam ve mevki verilse yine de bu davadan dönmeyin.”
Mekke’nin panayırlarında insanların hem dünya hem de ahiret hayatını kurtarmak için çadır çadır, ev ev gezip onları İslam’a davet ederken sürekli horlandı, alay edildi, en ağır hakaretlere uğradı, yüzüne toprak atıldı ve hatta namaz kılarken dahi üzerine hayvan pisliği atıldı. Fakat O, bütün bunlara rağmen onlara beddua etmedi. Bilakis onlar için: “Ya Rabbi, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı.” diyerek şefkat gösterdi ve merhametli davrandı.
Rasulullah (s.a.v.) bu davranışı ile göstermektedir ki: Bilmeden yapılan yanlışlar için beddua edilmez.
Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz fetih gününde Mekke’ye girerken son derecede mütevazi olup Allah’a hamd edip şükrediyordu. Devesinin üzerinde iken, başını öne eğdiğinden ötürü sakalı devenin semerine değmekte idi. Bunu da tevazuundan dolayı yapıyordu. Halbuki kendisiyle birlikte o kadar kalabalık bir ordu vardı ki o yeşil ordunun kıt’a ve sayılarını ancak Allah bilirdi. Bu vaziyette Mekke-i Mükerreme’ye girdikten sonra gusledip sekiz rekat namaz kıldı. Bu, zafere şükür namazı idi. (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)
İşte bu sıdkına delildir. Hakkaniyetinin bürhanıdır. Doğruluğunun tezahürüdür.
Bilindiği gibi İbrahim (a.s.), Musa (a.s.)’dan daha üstündür. Muhammed (s.a.v.) ise, her ikisinden daha üstündür. Aynı şekilde Muhammed ümmeti de, önceki ümmetlerin tümünden daha üstün ve faziletlidir. Sayıca onlardan çok olup ilmen de onlardan fazladır. Amelen de İsrail oğullarından ve diğerlerinden daha fazladır. (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)
Hicret edeceği zaman Rasulullah (s.a.v.)’e Cenab-ı Allah şu buyruğu verdi: De ki: “Rabb’im, beni (gireceğim yere) doğruluk ile girdir, (çıkacağım yerden) doğruluk ile çıkar. Bana katından yardım eden bir delil ver.” (İsra: 80.) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)
Başta Buhari, Müslim, kütüb-i sahiha Hazret-i Enes’ten nakl-i sahih ile haber veriyorlar ki: Hazret-i Enes diyor: “Zevra nam mahalde, üçyüz kişi kadar, Rasul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam ile beraberdik. İkindi namazı için abdest almayı emretti. Su bulunmadı. Yalnız bir parça su emretti, getirdik. Mübarek ellerini içine batırdı. Gördüm ki, parmaklarından çeşme gibi su akıyor. Sonra bütün maiyetindeki üçyüz âdem geldiler, umumu abdest alıp içtiler.” (19. Mektup, 8. İşaret) (Sünen-i Tirmizi- Menakıb 6. Cilt, 207. Sh.- Hadis No: 3872)
*Parmaklarından sular akarken şöyle dedi: “Göklerin bereketine gelin.” (Sünen-i Tirmizi- Menakıb 6. Cilt, 209. Sh.- Hadis No: 3874)

Sahabeler

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Zeyd el- Ensari’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Rasulullah (s.a.v.) bir gün bize sabah namazını kıldırdıktan sonra öğleye kadar konuşma yaptı. Sonra minberden inip öğle namazını kıldırdı. Öğle namazından sonra da ikindiye kadar konuştu. İkindi namazını kıldırdıktan sonra tekrar minbere çıktı, akşama kadar konuştu. Yaptığı bu konuşmalarda olmuş ve olacak şeyleri bize anlattı. Bu konuşmalardan en çok şeyi öğrenenlerimiz, hafızası en kuvvetli olanlarımız oldu.” (Hakim, el-Müstedrek, IV, 487.) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları 1. Cilt, 5. Sh.) (Sahih-i Müslim- Fiten 8. Cilt, 421. Sh. 25, Hadis No: 2892.)
Rasulullah (s.a.v.) sabah namazından sonra öğle vaktine kadar sahabelere çok şeyler öğretti. Saatlerce konuştu. Olan ve olacak her şeyden bahsetti. Sonra ikindiye kadar, sonra akşama kadar. Camideki sahabeler bunları öğrendi. Vahiyden ve nübüvvetin feyzinden istifade ettiler. Onlar insibağ ve inikas ile veraset-i nübüvvetten beslendiler. Güçlendiler. Dünyaya reis ve üstad oldular. Medeniyet muallimi olarak gittikleri yerleri irşad ettiler. Gönülleri fethettiler. Onların öğretileri üzerine devletler kuruldu. Milletler bir araya geldi. Dünyaya hükmettiler.

Ebu Bekir bin Ebu Kuhafe (r.a.)

O dediyse doğrudur diyen, doğrulukta doruk nokta Ebu Bekir.
-İslam’a davet edildiğinde herkes durup düşünürken hiç duraklamadan tereddütsüz iman eden Ebubekir.
-Bütün insanların imanı bir kefeye, Onun imanı bir kefeye konsa, imanı ağır basan Ebu Bekir.
-Cennetle müjdelenen on sahabeden beşinin imanına vesile olan Ebu Bekir.
-Rasulün yanından hiç ayrılmayan Ebu Bekir.
-İslamdan öncede putlara tapmayan hanif bir tüccar olan Ebu Bekir.
-Cahiliye döneminde de hiç içki içmeyen Ebu Bekir.
-Bütün servetini, İslam için harcayan fakat kendisi sade bir hayat yaşayan Ebu Bekir.
-Malının tamamını Allah yolunda harcayıp ailesine Allah ve Rasulünü bırakan Ebu Bekir.
-Bilal, Habbab, Lübeyne, Ebu Fukayhe, Amir, Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys gibi köleleri satın alıp azad eden Ebu Bekir.
-İbn Dugunne’ye: “Senin himayeni sana iade ediyorum. Bana Allah’ın himayesi yeter.” diyen Ebu Bekir.
-Hicrette Rasulün yanındaki tek sahabe Ebu Bekir.
-İkinin ikincisi, mağarada Efendimize yoldaş olan Ebu Bekir.
-Efendimiz hastalanınca ashaba namaz kıldıran Ebu Bekir.
-Vefatı Nebi vaktinde, “Muhammed’e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüştür. Allah’a kulluk edenlere gelince, şüphesiz ki Allah diridir, bakidir ve ebedidir.” diyen Ebu Bekir.
-Ridde olaylarını önleyen Ebu Bekir.
-Yalancı peygamberleri bertaraf eden Ebu Bekir.
-Ordusuna: “Kadın, çocuk ve yaşlılara dokunmayın, yemiş veren ağaçları kesmeyin, ma’mur bir yeri tahrip etmeyin, haddi aşmayın, korkmayın.” diye öğüt veren Ebu Bekir.
-Kur’an’ı iki kapak arasına toplayan Ebu Bekir.
-Rasulün “İnsanlardan dost edinseydim, Ebu Bekir’i edinirdim.” dediği yakın arkadaşı Ebu Bekir.
-Beyaz yüzlü, doğan burunlu, sakalları kına boyalı, zayıf, sakin ve yumuşak huylu Ebu Bekir.
-Kzı Aişe’nin rivayetine göre, Gözü yaşlı, gönlü hüzünlü, sesi zayıf Ebu Bekir.
-Bu ümmetin en hayırlısı olan Ebu Bekir.
-Ya Ebu Bekir! Sen ki sıdkın ve doğruluğun timsalisin. Lakabın Sıddıktır. Seni reddedenler takıyye ile kirlendiler.
Müşrikler, isra ve mirac olayından haberdar olunca, ümmetin önde gelenlerinden biri olarak Hz. Ebubekir’e (r.a.) gittiler: “Ey Ebubekir! Buna da inanacak mısın? Arkadaşın bir gecede Mekke’den Kudüs’e gidip geldiğini iddia ediyor. Şimdi ne diyeceksin? diye sordular. O da: “Bunları O mu söylüyor?” şeklinde karşılık verdi. Müşrikler: “Evet! O söylüyor.” dediler. Sıdkın ve imani teslimiyetin nasıl olması gerektiğini gösteren şu muhteşem sözü söyledi: “O dediyse doğrudur.” Hz. Ebubekir’i “Sıddık” makamına yükselten şu muhteşem cevabı sadece o zamanın müşriklerine değil, her asırda Müslümanlara musallat olan yalancı münafıklara ve inkarcılara haykırırcasına diyordu ki: “Hz. Muhammed demişse, doğrudur, evet bir gecede Kabe’den Kudüs’e gidip gelmiştir. O, bize gökten vahiy geldiğini haber veriyor, biz de: “Amenna ve saddakna ya Rasulallah” diyoruz.” dedi.
“Gökten kendisine haber geldiğine dair sabah akşam onu tasdik ediyorum. Mescid-i Aksa’ya gittiğine dair haberini mi tasdik etmeyeceğim!” (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)
En üstün iman olan gaybi iman, Hz. Ebubekir’de şekil ve vücud buluyor ve o günden sonra, kıyamete kadar Hz.Ebubekir’in lakabı “Sıddık” oluyordu.
İbn Dugunne Ebu Bekir’i himayesine aldı. İkisi birlikte Mekke’ye döndüler. Ancak şartlı olarak Ebu Bekir’i himayesine alan İbn Dugunne, Ebu Bekir’in açıktan ibadet etmesi ve inancını yaymaya devam etmesi sebebiyle şartları yerine getirmediğini iddia ederek ona ibadetini gizli yapmasını söyledi. Ebu Bekir, onun himayesine ihtiyacı olmadığını belirterek şöyle dedi: “Senin himayeni sana iade ediyorum. Bana Allah’ın himayesi yeter.” (Buhari, “Kefalet”, 4; “Menakıbu’l-ensar”, 45.)
Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bana Ebu Bekr’in malı kadar kimsenin malı faydalı olmadı. Müslüman olmasını teklif ettiğim herkesten bir zorluk gördüm, Ebu Bekr hariç. Zira o teklifim karşısında hiç tereddüd etmeden hemen kabul etti. Eğer kendime bir dost (halil) ittihaz etseydim, mutlaka Ebu Bekr’i dost edinirdim. Haberiniz olsun, arkadaşınız Allah Teala’nın dostudur. (Tirmizi- Menakıb, No: 3662.)
Ebu Said (r.a.) anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.) halka hitap ederek buyurdular ki: “Eğer, ben Rabbimden başkasını halil (dost) tutacak olsaydım, mutlaka Ebu Bekr’i halil edinirdim. (Allah arkadaşınızı kendine halil kıldı.) Ancak (aramızda) İslam kardeşliği ve İslam muhabbeti var. Mescide açılan (hususi) hiçbir kapı bırakılmayıp, hepsi kapatılacak, sadece Ebu Bekr’in kapısı açık bırakılacak.” (Buhari- Fezailu’l-Ashab 3, Menakıbu’l-Ensar 45, Mesacid 80; Müslim- Fezailu’s-Sahabe 2, (2382); Tirmizi- Menakıb, No: 3661.)
Buhari, Ayyaş b. Velid vasıtasıyla Urve b. Zübeyr’in şöyle dediğini rivayet eder: Amr b. As’a şöyle bir soru sordum: “Bana, müşriklerin Rasulullah’a yaptıkları en şiddetli eziyeti anlat.”
Dedi ki: Bir ara Rasulullah (s.a.v.), Ka’be’de Hatim kısmında namaz kılmakta iken Ukbe bin Ebi Muayt gelip elbisesinin eteğini boynuna doladı ve boğacak derecede sıktı. Ebu Bekir’de gelip Ukbe’nin omuzundan tutarak Rasulullah’ın yanından uzaklaştırdı ve şu ayeti okudu: “Rabbim Allah’dır, dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o size Rabbinizden deliller getirmiştir.” (Mü’min: 28.) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)
Halifeliği zamanında bir gün hanımının canı tatlı istedi. O’da: “Sana tatlı alacak param yok.” dedi. Hanımı: “Ben günlük harcamalarımdan birkaç gün bir şeyler artırayım onunla biraz tatlı alırız.” dedi. Hz. Ebu Bekir’in: “Olur.” demesi üzerine hanımı bu artırmayı yapmaya başladı. Günler sonra az bir şey birikti. Hz. Ebu Bekir artan bu miktarı aldığı gibi beytülmale geri verdi ve: “İşte bizim günlük gıdamızdan artan miktar budur.” diyerek artırdığı kadarını nafakasından düştü ve bunu sahip olduğu başka mallarından beytülmale ödedi. (İbnü’l- Esir, El- Kamil Fi’t- Tarih 2. Cilt, 388. Sh.)
Ebu İshak, Abdullah İbn Mesud’un şöyle dediğini nakletmiştir: İnsanların en ferasetlisi üç kişidir:
Bunlardan biri, karısına: “Yusuf’a iyi bak.” (Yusuf: 21.) diyen Mısır azizidir.
Diğeri, Hz. Musa için babasına: “Babacığım! Onu ücretli olarak tut. Ücretle tuttuklarının en iyisi, bu güçlü ve güvenilir adamdır.” (Kasas: 26.) diyen, kızdır ki, o da Şuayb peygamberin kızıdır.
Üçüncüsü de, kendi yerine Ömer’i halife olarak bırakan Ebu Bekir’dir. (Hakim- El-Müstedrek 5. Cilt, 196. Sh.- Hadis No: 3373.) (Hakim- El-Müstedrek 6. Cilt, 567. Sh.- Hadis No: 4565.) (Taberani- Kebir)

Ömer bin Hattab (r.a.)

Ömer nasıl biridir?
Kölesi Eslem’e sorarlar:
Eslem’in cevabı: “Çok hayırlı bir insan fakat sinirlenince kıyamet kopuyor.”
Ömer nasıl bir Ömer?
-Rasulullah’a vallahi sen bana nefsimden daha sevimlisin diyen Ömer.
-İki Ömerden birine hidayet ver diyen Rasulullah’ın duası olan Ömer.
-Rasulullah’ın hadislerinde benden sonra peygamber gelmeyecek gelseydi Ömer olurdu dediği Ömer.
-Umreye giderken Rasulullah’ın kendisine: “Ya ahi! (Ey kardeşim) duanda bizi de unutma!” buyurduğu Ömer.
-Rasulullah’ın arkasında namaz kılarken “Ben orada olsaydım, mutlaka Firavunun boynunu vururdum” diyen Ömer.
-Namazda ağlarken hıçkırıkları en son saftan duyulan Ömer.
-Hicret ederken müşriklere: “Karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak, anasını ağlatmak isteyen varsa önüme çıksın.” diyen Ömer.
-Ordu kumandanı Sariyeye bir aylık mesafeden: “Dağa yaslan ya Sariye, dağa yaslan.” diye bağıran ve orduyu zafere ulaştıran Ömer.
-Sizden önceki ümmetler içinde ilham olunan kimseler vardı. Ümmetimde böyle birisi varsa o Ömerdir diyerek Rasulullah tarafından velayeti bildirilen Ömer.
-Abdestimin bozulmayacağını bilsem sağ ayak parmağımı namaz kılarken yere çakardım diyen Ömer.
-Ebu Bekir’den üstün olduğu söylenince: “O’nun bir gecesi Ömer’in bütün sülalesinden üstündür diyen Ömer.
-Halifeliği zamanında Suriye, Irak, İran, Filistin, Kudüs, Mısır, Horasan, Azerbaycan, Ermenistan topraklarını fetheden Ömer.
-Kudüs’e kadar giderek şehri teslim alan Ömer.
-Çölde giderken devesine, kölesiyle nöbetleşe binen Ömer.
-Halifeliği zamanında dört bin tane cami inşa edilerek İslamın ülkelere yerleşmesini sağlamlaştıran Ömer.
-Bizansa karşı bir yıl Şam’ı koruyamayınca cizyeleri halka iade eden Ömer.
-Ben, Rabb’imden, Ebu Ubeyde, Muaz ve Huzeyfe gibilerden şu oda dolusu insan isterdim diyen Ömer.
-Huzeyfe valilikten azledilip Medine’ye gelince üzerindeki yamalı elbiseyi gören ve hiç değişmediği için ağlayarak sarılıp: “Sen benim kardeşimsin, ben de senin kardeşinim.” diyen Ömer.
-Facirle arkadaş olma sana fücuru öğretir diyen Ömer.
-Boynunu bükerek yürüyen adama takva boyunda değil gönüldedir diyen Ömer.
-Bir adamın sorduğu sorudan aklının derecesini anlarım diyen Ömer.
-Komşuluk, yolculuk ve alışveriş kişinin ahlakını belli eder diyen Ömer.
-Bugün Allah için ne yaptın diyen Ömer.
-Ücretle adam tutup Ölüm var! Ölüm var dedirterek ölümü aklından çıkarmayan Ömer.
-Herkes Ömer’den daha fakih diyen Ömer.
-Medine halkı helva yemedikçe Ömer yemeyecektir diyen Ömer.
-Bolluk zamanında süte ve yağa ekmek doğrayan, kıtlık zamanında sirke ve zeytinyağına ekmek doğrayan ve yediği yemek bunlardan ibaret olan Ömer.
-Günde yedi veya dokuz lokma yiyen Ömer.
-Benim halkım henüz kuyu suyunu bile bulamazken ben burada bal şerbeti içemem diyen Ömer.
-Aç ve yetim çocuklar için sırtında un çuvalı taşıyan Ömer.
-On iki yerden yamalı elbise giyen Ömer.
-Devletin mumu ile kendi mumunu birbirine karıştırmayan Ömer.
-Bir yaprağa bakarak, keşke bunun gibi olaydım, keşke hiç doğmasaydım diyen Ömer.
-İşlerin sonuna nazar etmek sevinç kapılarının anahtarıdır diyen Ömer.
-Çalışmadan Medine sokaklarında oturan Yemenlilere Siz mütevekkil değil, müteekkilsiniz! (tevekkül eden değil, hazır yiyicilersiniz!) diyen ve onları oradan kovan Ömer.
-Ebu Lü’lü Firuz onu hançerle yaraladığında namaz kılmaması tavsiye edildiğinde, “Namazımı bırakmaktansa, karnım yarılsın daha iyi.” diyen Ömer.
-Secdede iken: “Allah’dan geldik ve tekrar ona döneceğiz.” diyerek vefat eden Ömer.
-Altı hançer darbesi ile yaralanan ve Allah’a şükürler olsun ki bir Müslüman tarafından vurulmadım diyen Ömer.
-Biz en zelil bir kavim idik, Allah Teala bizleri İslam ile aziz kıldı. Bundan sonra kim izzeti İslamın dışında ararsa, Allah onu zelil kılar diyen Ömer.
-Siz ticaretten uzak durursanız erkekleriniz onların erkeklerine, kadınlarınız onların kadınlarına esir olacaktır diyen Ömer.
-Müteşabihatı diline dolayan adamı –zihinleri bulandırdığı için- kafasına sopayla vurarak tecziye eden Ömer.
-Muhammed bin Münkedir’i ikindi namazından sonra nafile kılıp bidat işlediği için döven Ömer.
-Kureyş’in kumandanlarından olan dayısı As bin Hişam’ı Bedirde kafirler safında görünce kendi elleriyle öldüren Ömer.
-Kendi oğlu Abdurrahman Asgar’a içki içtiği için had cezası uygulayan Ömer.
-Batılın bağlayamayacağı kadar şiddetli ve tavizsiz Ömer.
-Kureyşin bütün kabileleri Bedire tam kadro katılırken onun kabilesi olan Beni Adiy kabilesinden onun korkusuyla sadece 12 kişinin katılabildiği Ömer.
-Rıdvan ağacını tapınırlar endişesi ile dibinden kesen Ömer.
-Hacerül esvede: “Sen bir taşsın Rasulullah seni öpmeseydi vallahi bende öpmezdim.” diyen Ömer.
-İslamdan öncede Allah’a ibadet edip şirk koşmayan Zeyd bin Amr bin Nüfeyl’in torunu Ömer.
-Ona rastladığında şeytanın mutlaka yolunu değiştirdiği Ömer.
-Fitne önünde kuvvetlice kapanmış bir kapı olan Ömer.
-Rüyada görüldüğü üzere mezarda meleklere de sert çıkan Ömer.
-İlk defa bir takvimin kullanılmasını sağlayan Ömer.
-İlk defa orduya katılan askerleri ve bunlara dağıtılan paraları defterlere yazıp kayıt altına alan, divan teşkilatını kuran Ömer.
-İstişare etmeden uygulamaya konulan işler başarısızlığa mahkumdur diyen Ömer.
-Kur’an, Hadis ve Fıkıh öğretimi ile uğraşan alimlere büyük meblağlarda maaş bağlayan Ömer.
-Fıkıh usulünün oluşumuna sebeb olan Ömer.
-Fıkıh ilminin temellerini meydana getiren kaideleri belirleyen Ömer.
-Kur’an ayeti gelmeden Rabbine muvafık konuşan Ömer.
-Böylece (bu mallar) içinizdeki zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) olmasın. (Haşr: 7.) ayetini ashab içinde en iyi anlayan Ömer.
-Sa’d bin Ebi Vakkas’ı ganimetten uzaklaştıran, Enes’in göğsüne vurup İbn Sirin ile mükatep anlaşması yapmasını sağlayan, Hind’in borcu yüzünden Ebu Süfyan’ı hapseden Ömer.
-Yaşlı kadına torunları için yiyecek götürürken yardım etmek isteyen kölesi Eslem’e “Kıyamet gününde benim yüküme ortak olacak değilsin.” diyen Ömer.
-Kireç gibi bembeyaz, uzun boylu, saçları dökük, hafifçe solak (iki elini de aynı derecede kullanabilen), ak saçlı, burnu ve gözleri güzel, yanakları pembemsi Ömer.
-İnandığı gibi yaşamayan yaşadığı gibi inanır diyen Ömer
-İmanın delisi Ömer.
-İslama sevdalı Ömer.
-Akıl üstünde akıl Ömer.
-Akla yol gösteren Ömer.
-Fırat kıyısında bir deve helak olsa, Allah bunu Ömer’den sorar diyen Ömer.
-İnsanlık tarihinde adaletin zirvesi olarak gösterilen Ömer.
-Rasulullah’dan Faruk lakabını alan Ömer.
-Ya Ömerü’l- Faruk! Sen ki hakkın ve adaletin timsalisin. Lakabın Faruktur. Seni reddedenler zulüm ile kirlendiler.
Abdullah İbni Mes’ud şöyle diyor: Ömer Müslüman oluncaya kadar biz, Ka’be’nin yanında namaz kılamıyorduk. Ömer, Müslüman olunca Kureyşlilerle vuruştu. Nihayet Ka’be’nin yanında namaz kıldı. Biz de onunla beraber namaz kıldık. İbn Mesud’un şöyle dediği Sahih-i Buhari’de sabittir: “Hattab oğlu Ömer Müslüman olduktan sonra, biz hep güçlü olduk.” (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)
Ömer’in Müslüman oluşu fetih, hicret edişi zafer, halifeliği ise rahmettir. Abdullah bin Mes’ud (r.a.) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)
Ömer’i anlamak feraset ister.
Ne anlasın Ömer’i nasibsizler.
Karanlık varsa aydınlık olmaz.
Zulüm varken adalet aranmaz.
Ömer varken zulüm olmaz.
Zalim, elbette Ömer’i anlamaz.
İbrahim b. Abdurrahman b. Avf derki: Kisra’nın hazineleri Hz. Ömer’e getirilince o kadar altın ve gümüş vardı ki gözleri kamaştırıyordu. Hz. Ömer hazineleri görünce ağladı. Abdurrahman: “Neden ağlıyorsun ey mü’minlerin emiri! Bugün şükür, mutluluk ve sevinç günüdür.” deyince Hz. Ömer: “Bunlar, hangi kavimde çoğalırsa Yüce Allah o topluluk arasına düşmanlık ve kin sokar.” karşılığını verdi. (İbn Ebi Şeybe- Musannef- Zühd 14. Cilt, 509. Sh.) (Hadis No: 35587.)
Hz. Ömer (r.a.) kendisine İran Kisrası’nın hazineleri getirilince: “Allah’ım, derece derece helake sürüklenmekten (istidracdan) sana sığınırım. Çünkü senin, “Biz, onları, bilmeyecekleri noktalardan derece derece helake yaklaştırırız.” buyurduğunu işittim.” demiştir. (Tefsir-i Kebir- Mefatihu’l- Gayb, A’raf Suresi, 182.- 183. Ayet, 11. Cilt, 175. Sh.)
Yamalı gömleği ve hurma ağacının yapraklarından doldurulmuş yatağı ile Ömer devrin şaşalı hayatı içinde takvayı ve zühdü temsil eden bir hayat yaşayarak Müslümanlara emsal teşkil ediyordu.
Rahmeti ilahi kapılarını sonuna kadar açınca Allah’ın Rasulü bir tane Ömer dilediler. Hangi Ömer? İkisinden biri! Ya İbni Hişam, Ya İbni Hattab. Rasul’ün Rabbinden kabul edilmiş duasıdır Ömer.
Musa (a.s.) Rabb’inden yardımcı olarak Harun’u istedi, Rasulullah’da iki Ömer’den birini.
Ömer’de ashaba sorar: “Rahmeti ilahi kapılarını size sonuna kadar açsa siz ne istersiniz? Kimi gümüş, kimi altın, kimi mücevher ister. Ömer ise onlara şöyle der: “Ben, Ebu Ubeyde bin el-Cerrah, Muaz bin Cebel ve Huzeyfe bin el-Yeman gibilerden şu oda dolusu insan isterim ki onları, Allah yolunda görevlendireyim.” (Buhari, et-Tarihu’l-Avsat, 54.)
Ömer’in tevhid hassasiyeti şirke gidecek bütün delikleri tıkayacak kadar kararlı hareket etmesine sebeb oluyordu. İnsanlar, “Rıdvan ağacı” denen ağaca gelir ve yanında namaz kılarlardı. Ömer b. el-Hattab bu durumu haber alınca böyle yapanları tehdit etti. Ağacın kesilmesini emretti ve ağaç kesildi. (İbn Sa’d, et-Tabakatu’l-Kübra, II, 299.) (İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, II, 269.)
Bir gün Hz. Ömer’in yanında, Ömer’in Hz. Ebu Bekir’den üstün olduğu söylendi. Bunun üzerine Hz. Ömer hiddetlenerek şöyle dedi: “Allah’a yemin ederim ki; Ebu Bekir’in bir gecesi Ömer’in bütün sülalesinden üstündür.” (Hayatüs Sahabe Y. Kandehlevi, a.g.e, 1/339.)
Abdullah bin Hişam, Hz.Ömer (r.a)’ın bir gün Peygamber (s.a.v.)’e şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Ey Allah’ın Rasulü sen bana, nefsim hariç her şeyden daha sevgilisin!” dedi. Rasulullah (s.a.v.) ise, O’na “Hayır ey Ömer, nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki; ben sana nefsinden de sevgili olmadıkça gerçek iman etmiş olamazsın.” buyurdu. Hz.Ömer (r.a.)’de O’na: “Vallahi şimdi sen bana nefsimden de daha sevgilisin!” dediğinde, Rasulullah (s.a.v.): “Şimdi imanın kemale ermiştir ey Ömer” dedi. (Buhari- Fedailu’l-Ashab 6, İsti’zan 27, Eyman 3.)

Osman bin Affan (r.a.)

İsyancılar kendisini şehid edeceği gün rüyasında Rasulullah’ın bizimle iftar etmek istemezmisin dediği Osman.
-İsyancılar kendisini şehid edeceği gün uyluğu görünmesin diye şalvar giyen Osman.
-İsyancılar kendisini şehid ederken kanının okuduğu Kur’an
ayetine sıçradığı Osman.
-Kanının “Feseyekfîkehumullâh. (Onlara karşı Allah sana kafidir.)” (Bakara: 137.) ayetine sıçradığı şehid Osman.
-Rasulullah’ın kendisine: “Ya Osman! Belki Allah sana bir gömlek giydirir, münafıklar senden onu çıkarmanı istediklerinde onu, bana kavuşuncaya kadar sakın çıkarma.” diye tenbih ettiği Osman.
-İsyanı bastırmak için kendisinden izin isteyenlere: “Allah’ın katil kulu olmaktansa maktül kulu olmayı tercih ederim.” diyen Osman.
-İki nur sahibi anlamında, “Zi’n-Nureyn” lakabıyla anılan Osman.
-Tebük seferine çıkan Ceyş’ul-Usra diye anılan Güçlük ordusunun üçte birini tek başına techiz eden Osman.
-Bu orduya 950 deve ve 100 at, bunların süvarilerinin techizatı, 10.000. dinar nakit para veren cömertliğiyle meşhur Osman.
-Müşrikler tavaf edebilirsin dediğinde, Rasulullah tavaf etmeden Kabe’yi tavaf etmem diyen Osman.
-Rasulullah’ın kendisi için: “Ey Allah’ım! Ben Osman’dan razıyım. Sen de razı ol.” diyerek duada bulunduğu Osman.
-Rasulullah’ın kendisi için: “Bundan sonra Osman’a işledikleri için bir sorumluluk yoktur.” diyerek müjdelediği Osman.
-Mescid-i Haram’ın çevresini genişleten Osman.
-Mescid-i Nebi’nin genişletilmesine ihtiyaç duyarak onu yeniden inşa ettiren Osman.
-Kur’anı Hafsa’nın yanında bulunan mushaftan 7 nüsha olarak çoğaltıp İslam merkezlerine göndererek dine en büyük hizmetlerden birini yapan Osman.
-Ya Osman Zinnureyn! Sen ki edeb ve hayanın timsalisin. Lakabın Zinnureyndir. Seni reddedenler muta nikahı yapıp kirlendiler. Edepten ve hayadan uzaklaştılar. Damgalandılar.
Rasulullah (s.a.v.) minberden güçlük ordusuna (Ceyşü’l-Usre’ye) (Tebük’e gidecek orduya) bağışta bulunmaya teşvik ederken, Hz. Osman (r.a.): “Allah yolunda tam techizatlı 300 deve vermeyi üzerime alıyorum.” dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurarak minberden indi: “Bundan sonra ne yapsa Osman’a zarar vermez, bundan sonra ne yapsa Osman’a zarar vermez.” (Sünen-i Tirmizi- Menkabe, 6. Cilt, 254. Sh.)
Kur’an okuyordu. Bir ara susuzluğun ve yorgunluğun verdiği tesirle uykuya daldı. Rüyasında önünde koridorlar açılıyordu. Onu tutanlar götürüyorlardı, buradan buradan diyorlardı… Sonra o koridorlardan geçti, orada bir ışık kümesi gördü orada birileri oturuyordu yaklaşınca birden Rasulullah’ı gördü. Allah’ın Rasulü oradaydı. Bir yanında Hz. Ebu Bekir öteki yanında Hz. Ömer vardı. Allah’ın Rasulüyle karşı karşıya kalmıştı, Allah Rasulü bakıyor gülümsüyordu:
-Osman geldin mi?
-Geldim ya Rasulallah..
-Seni susuz mu bıraktılar?
-Evet Ya Rasulallah..
-Seni hapis mi ettiler?
-Evet Ya Rasulallah..
-Seni mescide indirmiyorlar mı?
-Evet Ya Rasulallah..
-Sen aç mı kaldın?
-Evet Ya Rasulallah..
-Ya Osman dilersen iftarı bizim yanımızda yapabilirsin istersen yardımına gelip seni kurtarsınlar..
-Sizinle birlikte iftar etmek isterim ya Rasulallah..
-Hadi Osman gel bu akşam seni bekliyoruz, beraber iftar yapacağız..
-Birden sıçradı, uyanmıştı. Cuma günü akşam üstüydü…
-Hanımı geldi:
-Ne oldu Osman? dedi.
-Biraz önce Rasulallah’ı gördüm, beni çağırıyordu. Ben gitmek üzereyim demek ki.
Birden entarisini çıkardı, bana şalvar getirin dedi. Hayatı boyunca şalvar giymemişti…
O an şalvar giydi, sadece o an..
O kadar edebliydi ki biraz sonra şehit edileceğinden edeb yeri açılmasın diye şalvar giyecekti. Biliyordu ki o zalimler onu yerde sürükleyeceklerdi.
Kapı zorlanıyordu, ve hanımına dedi ki terk edin burayı beni yalnız bırakın, beni Kur’anla baş başa bırakın.
Kur’an önündeydi başını önüne eğmişti, sadece Kur’an’a bakıyordu kapıyı kıranlara bakmıyordu bile..
Sonra birisi içeri girdi, sakalından tuttu onu ve o an başını kaldırdı baktı birde ne görsün sevdiği bir insanın oğluydu, sevdiği bir dostunun oğluydu ve şunu dedi:
“Baban görseydi bunu, sana ne diyecekti.”
O an gözlerinden yaşlar geldi, ağlıyordu halife. Delikanlı bırakıp kaçtı. Sonra üst üste başına gelen demir darbeleri meleklerin haya ettiği o büyük insanın başını yarmıştı.
Mübarek kanı Kur’an-ı Kerim’in üzerine: “Onlara karşı sana Allah yeter.”  ayetinin üzerine damlıyordu.
Ve Hazreti Osman orada şehid edildi.

Ali bin Ebi Talib (r.a.)

Mü’minlerin sevdiği, münafıkların buğz ettiği Ali.
-Perde-i gayb açılsa yakinim ziyadeleşmeyecek diyen Ali.
-Hiç puta tapmadığı için Kerremallahu vecheh, cesaret ve kahramanlığıyla Kerrar ve Esedullah, takdir-i ilahiyyeye gösterdiği tam rızadan dolayı “Murteza” lakabları verilen Ali.
-Rasulullah’ın damadı, Fatıma’nın zevci, Hasan ve Hüseyin’in babası, ehl-i beytin reisi, evliyanın şahı Ali.
-Rasulullah’ın: “Sen, dünyada ve ahirette benim kardeşimsin.” diyerek şereflendirdiği Ali.
-“Ben ilmin şehriyim, o şehrin kapısı Ali’dir.” hadisi ile medh edilen Ali.
-Vahiy katibi, hafız, müfessir ve muhaddis olup beş yüzden fazla hadis rivayet eden Ali.
-Rasulullah’ın isteğiyle O’nun omuzlarına çıkan ve Kabe’nin üzerindeki putu düşürüp kıran tek insandır Ali.
-Bedir Savaşında 36 müşrik öldüren Ali.
-Hayber kalesini tek eliyle söküp koparan, sekiz kişi (Bir rivayette kırk kişi) o kapıyı yerden kaldıramayan ve bu gücü dahi keramet olan Ali.
-Huneynde Rasulullah’ın yanından ayrılmayan birkaç kişiden biridir Ali.
-Savaş esnasında kafiri öldürürken yüzüne tükürünce, nefsim karışır korkusu ile öldürmekten vazgeçen Ali.
-Rasulullah’ın yatağına yatıp ölümü bekleyen Ali.
-Rasulullah vefat edince, O’nu yıkayıp kefenleyen Ali.
-Ebu Bekir ve Ömer zamanında biz vardık, ama bizim zamanımızda onlar yok diyen Ali.
-Ömer’e Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu dedirten Ali.
-Ömer devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenen İslam devletinin baş kadısı olarak görev yapan Ali.
-Osman’ın şehadetini duyunca oğullarına: “Siz yaşarken onun şehid düşmesine nasıl imkan bıraktınız?” diyerek büyük bir teessürle hitap eden Ali.
-Eğer kabir ehli sizinle konuşacak olsaydı: “Burada en hayırlı azık takvadır.” derlerdi diyerek kabirden haber veren Ali.
-Namaz vakti gelince, vücudu titremeye başlayan ve yüzü sararan: “Yerin ve göğün kaldıramadığı, dağların taşımaktan aciz kaldığı emanetin eda zamanı gelmiştir.” diyen Ali.
-“Bayram yapanlara, “Günahsız geçen her günümüz de bizim bayramımızdır.” diyen Ali.
-Kafir birine karşı: “Senin dediğin doğru ise ben ne kaybederim. Sadece hayatımı disiplin içinde geçirmiş olurum. Fakat ya benim dediğim doğru ise o zaman senin durumun nasıl olur?” diyen Ali.
-“Haksızlık karşısında eğilmeyiniz; çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.” diyerek zulme karşı tavrımızı öğreten Ali.
-Kalb kalbe karşıdır sen beni sevseydin bende seni severdim diyen Ali.
-Harici Abdurrahman b. Mülcem tarafından sabah namazına giderken yaralanan ve bu yaranın etkisiyle şehid olan Ali.
-“Kabe’nin Rabb’ine yemin olsun ki ben kazandım.” diyerek şehid olan Ali.
-Her olayda her savaşta her zaman haklı olan Ali.
Hz. Ali hep haklı idi. Cemeldede, Sıffindede haklı idi. Nehrivandada haklı idi. Ebu Bekir, Ömer ve Osman’a biat ettiğindede haklı idi. Hz. Ömer’e kızını nikahlayıncada haklı idi. Oğullarına Ebu Bekir, Ömer ve Osman ismini vermeklede haklı idi. Tarihe baktığımızda Hz. Ali hiç haksız olmadı.
-Ya Ali! Sen ki cesaret ve kahramanlık timsalisin. İlim şehrinin kapısısın. Lakabın Esedullahdır. Haydardır. Allah’ın aslanıdır. Seni reddedenler korkaklıkla kirlendiler. Cesaretten ve ilimden mahrum kaldılar. Damgalandılar.
Bir vakit, İmam-ı Ali (r.a.), bir kafiri yere atmış. Kılıncını çekip keseceği zaman, o kafir ona tükürmüş. O kafiri bırakmış, kesmemiş. O kafir, ona demiş ki: “Neden beni kesmedin?” Dedi: “Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün, hiddete geldim. Nefsimin hissesi karıştığı için ihlasım zedelendi. Onun için seni kesmedim.” O kafir ona dedi: “Beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece safi ve halistir, o din haktır.” dedi. (22. Mektup, 1. Mebhas, 5. Vecih)
Hz. Ali’nin baldırına ok saplandı. Kemiğe girdiği için çıkarılamadı. Doktor: “Bu oku çıkartabilirim. Fakat, çok ağrı yaptığı için tahammül edilemez. Onun için bayıltmam lazım.” dedi. Hz. Ali şu cevabı verdi: “Ben namaza durunca ayağımdaki oku çıkartın.” Dediği gibi yaptılar. Namazda iken ayağını yarıp oku çıkardılar, hiçbir şeyi hissetmedi. Hz. Ali, namazı bitirince doktora sordu: “Oku çıkardın mı?”
Muhammed bin Hanefiyye anlatıyor: “Babam (r.a.)’a dedim ki: “Babacığım, Rasulullah (s.a.v.)’den sonra insanların hangisi hayırlıdır?”
“Ebu Bekr!” dedi.
“Sonra kim?” dedim.
“Ömer!” dedi.
Ben: “Sonra kim?” diye sormaya devam edip “Osman!” cevabını almaktan korktum da:
“Sonra sen (Hz. Ali)!” dedim. Ama babam:
“Ben mi? Ben sıradan bir Müslümanım.” dedi.”
(Buhari- Fezailu’l-Ashab 5; Ebu Davud- Sünnet 8, No: 4629.)
Kumeyl isimli zat anlatıyor: Hz. Ali ile bir yolculukta bulundum. Hz. Ali yolda giderken yol kenarında bir mezarlık gördü, oraya döndü ve şöyle seslendi: “Ey kabristanda yatanlar! Ey çürümüşler! Ey yalnızlık ve ıssızlık içinde bekleyenler!”Arkasından şöyle devam etti:
“Siz dünya da ne olup bittiğini soracak olursanız, siz ölünce mallarınız bölüştürüldü, çocuklarınız yetim kaldı. Kadınlarınız başkalarıyla evlendi. Siz de bize kendi hallerinizden bahsedin.”
Sonra bana dönerek şöyle dedi: “Ey Kumeyl! Konuşmalarına izin verilseydi en büyük servet ve azık takvadır derlerdi. Mezar amellerin doldurulduğu bir sandıktır bu ancak ölünce anlaşılır.” (Fazailu’l- A’mal- Zekeriya Kandehlevi 4. Bölüm 62.- 63. Sh.)

Bir Cevap Yazın