Satın almak için  SUR Tel: 0507 410 82 49

Bu kitap, makaleleri ve kısa hikayeleri ihtiva etmektedir. Burada yazılanlar günlük hayatımızda karşımıza çıkan veya fikir dünyamızda gözümüze takılan sorunları, çelişkileri, hikmetleri, manaları dile getirmek veya tesbit ve tedkik etmek için hazırlanmıştır. Bazen göremediğimiz, bazen bilemediğimiz bazen de anlayamadığımız şeylerin zamanla yanımızda veya karşımızda olduğunu fark ettiğimizde kaybetmişlik ve yanılmışlık duygusu kaplar içimizi. Halbuki dünyada kaybetmek yoktur. Kaybetmek ölümle başlar. Ölmeden önce her zaman kazanma şansımız vardır. Bu tedkik ve tahkikin gereğini ve gerçekliğini anlayan ve anlamayan insanlar nasıl bir olabilir? Bir gerçeği anlamak sana sonsuz bir fırsat kazandırıyorsa onu kazanmak için anlamaya ve okumaya gayret etmelisin.

YOL’DAN SEÇMELER

ŞÜKRETTİM

Çamlıca mahallesinde otobüs beklerken, durağın karşısında, bahçenin duvarına oturmuş temiz yüzlü dokuz, on yaşlarında bir çocuk dikkatimi çekti. Orta yaşımı biraz geçmiştim. Bir an gayri ihtiyari düşündüm. Kırk yıldır kullandığım bu vücut elbisem artık eskimeye başlıyor. Bunu yokuşu çıkarken nefes nefese kalışımdan anlıyordum. Belki iç organlarımda belki vücudumun belli yerlerinde bazı hastalıklar çıkmak üzere, belki de damarlarımda tıkanma ve diğer arızalar başlamış olabilir. Bu düşüncelerle çocuğa bakarken ona imrenmeden edemedim. Çünkü onun vücudu taze, yeni ve diri olarak görünüyordu. Yüzü de bembeyazdı. Ben öylece onun gençliğine baktığım anda, çocuk oturduğu duvardan indi. Ellerini yanında duran tahtalara uzattı. O zamana kadar dikkatimi çekmeyen tahtaların koltuk değnekleri olduğunu fark ettim. Evet çocuk koltuk değneklerini aldı ve onlara yaslanarak oradan uzaklaştı. Ben ise hayret ve şaşkınlık içinde, kırk yıldır beni taşıyan ve sorun çıkarmayan vücudumun kıymetini anladım ve bu vücudu veren Halik’ıma minnet duyguları içinde: “Sonsuz şükürler olsun!” dedim.

*Şükredenlerden olduğum için, sana çok şükür Allah’ım!

   ANNE VE ÇOCUK

Afyonlu Fatma Hanım oğlu Yusuf’un yanında refakatçi kalıyor. Hastanede sağa sola koşturmaktan kendini unutmuş. Yorgunluktan oğlunun yatağına başını koyup uykuya dalmış. Doktor defalarca: “Bayan kalkın! Fatma Hanım kalkın!” dediği halde yorgunluktan duymuyor. Ne zaman ki Doktor: “Yusuf’un annesi kalkın!” dedi. Kadın hemen uyanıp gözlerini açtı. Gözleri önce oğlunu aradı, sonra doktora baktı. Annenin bu şefkati onu evladında fani kılmış. Fina fil evlad olmuş.

FARKLI BİR KİTAP

Akşam elime bir kitap geçti. Bizim için çok faydalı bilgilerle dolu olduğunu gördüm. Gerçekten çok etkilendim. Kitabın özelliği, içindekileri uygulayınca kesin cennete giriyorsun desem abartmış olmam. Önünü aydınlatan, Allah’a yaklaştıran bilgiler var. Bu kitabı bilen kimse onu almak için bütün servetini gözünü kırpmadan verir. Ama kitapçıda gerçek değerinin çok altında bir fiyatla satılıyor. Kitabın bir özelliği de yazarının ismi kitabın üstünde yazılı değil. Kapağında sadece Kur’an-ı Kerim yazıyor.

İNSAN VE HAYVAN

İnsanın ulvi azaları yukarıda üstte, süfli organları ise aşağıda, altta yaratılmış. İnsan ayakta dururken dahi şerefli bir varlık olduğunu belli eder. Hayvanda akıl olmadığı için ve kalbi insan kalbi gibi çalışmadığı için, onlarda akıl, kalp, mide, üreme organları hepsi aynı hizada. Hayvanlar koşarken, yürürken bütün bu organları hep aynı hizada bulunuyor. İnsan aklını kalbini çalıştırmazsa, inkar ve küfürle bu azalarını atıl bırakırsa, kısacası insan, insan olmazsa hayvan gibi yürümesi daha uygun olur. Bazı dansçıların yaptığı gibi başı üstünde dönebilir veya elleri üzerinde yürüyebilir.

ADAM YERİNE KONMAMAK

Ey elçi, adam yerine konmazsan “elçiye zeval olmaz” deme. Durumunu değerlendir. Çünkü senin durumun dört ihtimalden hali değildir:

Adam yerine konmamanın dört ihtimali var:

1- Adam olan, adam olanı adam yerine koymaz.

Bu çok nadir olur. Adamı adamlıktan çıkarır.

2- Adam olmayan, adam olmayanı adam yerine koymaz.

Bu da sıfırın sıfıra etkisi gibidir. Hiçbir şey değildir.

3- Adam olan, adam olmayanı adam yerine koymaz.

Buna pek bir şey denemez.

4- Adam olmayan, adam olanı adam yerine koymaz.

Bu da sık rastlanır bir zulümdür. Adam olanın o mekanı terk etmesi gerekir.

BEN AYNI BEN Mİ?

Küçükken kendi kendime düşünür ve merak ederdim: “Acaba büyüyünce ben yine ben olarak mı kalacağım? Yoksa çevremde gördüğüm büyükler gibi başka biri mi olacağım?” Büyümek beni ne kadar değiştirecek? Çocukluk halet-i ruhiyesi ile bu soruya cevap arardım. Şimdi kendime bakıyorum. O sorumun cevabını düşünüyorum. O zaman ki ben şimdiki benle aynı mı yoksa farklı mı? Herhalde cevabı şu olsa gerek: “Bu ben, o çocukken ki benden ne gayrı, ne de aynı.”

ET VE KEMİKSİN

“Kul kunu hicaraten ev hadida.” “De ki ister taş olun, ister demir.” (İsra: 50.)

Sen etten ve kemiktensin. Kırılan ve kesilensin. Parçalanır, bölünürsün. Taştan ve demirden değilsin. Taş ve demirde olsan, ateşte erirsin. Et, kemik ne olmaz ki! Allah Teala’nın şedid azabına hangi varlık dayanabilir? Cehennem ateşinde erimeyecek madde var mı? Narı ancak nur söndürür.

MEZAR TAŞLARI

Bir gün belediyeye ait işletmenin önünden geçiyordum. Kamyonlarıyla mezar kalıpları sevk ediliyordu. Betondan yapılmış bu kalıplar Karşıyaka mezarlığına yerleşecek ve sahiplerini bekleyecek. Ertesi gün oraya girecek olan o kimseler şu anda hayattalar. Şehirde insanların arasında gezmekte, çarşı pazar dolaşmakta, gülmekte, eğlenmekte ve bir gün sonra oraya gireceğinden, mezarlarının kazılmış olmasından habersiz olarak yaşamaktalar. Kefeni hazırlandı, mezarı kazıldı fakat o, gülüyor, kahkaha atıyor, on beş yıl sonra emekli olacağının hesabını yapıyor. Bunların içinde tul-i emeli en az olan bile belki beş altı yıl sonrasını düşünüyor. Şu anda kazılmış olan ve yarın sahibini barındıracak olan en az yirmi mezar var. Bu yirmi kişi bu gün hayattalar ve yarınki geceyi hangi konakta geçireceklerini tahmin bile edemezler. Şehrin değişik yerlerinde yaşayan bu yirmi adam toplanıp orada bir araya getirilecek ve yan yana dizilecekler. Bu yirmi kişiden hiçbiri bunun farkında değil. Önümüzdeki günlerden bir gün bizde o yirmi kişilik gruplardan birinde olacağız. Bu gelecekten ve bu gerçekten hiç kimse kaçamayacak ve bunun istisnası da yok. Dünyadaki altı milyar insan yirmili, otuzlu, kırklı gruplar halinde değişik mezarlara dizilecekler ve bu altı milyarın hepsi bu şekilde bitecek.

GERİYE DOĞRU KIVRILANLAR

Kul olduğunu unutup kibirlenen adamın çenesi yukarı doğru ister istemez kalkar. Ayette buna şöyle işaret edilir: “Şüphesiz biz onların boyunlarına, çenelerine dayanacak demir halkalar geçirdik. Bu yüzden başları yukarı kalkıktır.” (Yasin: 8.)

Bu kibirli adam yatacağı zaman etrafına şeytanlar toplanır. Ensesine öyle sıkı düğüm atarlar ki başı geriye doğru kıvrılır. Hadiste bu durum şöyle anlatılır: “Biriniz uyuduğu zaman şeytan, onun başının ense kısmına üç düğüm atar. Her düğüme de: “Geceler senin için uzundur (uyu!)” der. Uyanıp da Allah’ın adını andığı zaman, düğümlerin biri çözülür, abdest aldığında ikincisi çözülür, namaz kıldığında ise düğümlerin hepsi çözülür. Böylece sabahleyin dinç ve neşeli olarak kalkar. Aksi halde tembel ve uyuşuk bir halde kalkar.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai, İbn-i Mace) (Cem’ul- Fevaid 1. Cilt, 331. Sh.)

Mahşerde insanlar secdeye çağırıldığı zaman kibirli münafık zanneder ki, kendisi de herkes gibi secde edebilir. Halbuki ayet onların mahşerdeki durumunu şöyle anlatır: “Bacaktan açılacağı (işlerin güçleşeceği) ve secdeye davet edilecekleri gün (secde) edemezler.” (Kalem: 42.)

Her secde etmeye kalkıştıklarında sırtlarında bir sertlik peyda olur. Ne kadar azmetseler de bir türlü secde edemezler. Köprü vaziyetinde secdenin tersi bir hale dönüşürler. Cual (pislik) böceği gibi sırt üstü kalırlar.

KİBİRLİLER KAYBETTİ

Dünyayı kazananlar küçük paraları küçük görmeyenler, iş hayatında kazananlar hiçbir işi küçük görmeyenler, ahireti kazananlar hiçbir hasenatı küçük görmeyenler, ilimde kazananlar hiçbir meseleyi küçük görmeyenlerdir. Yani kazananlar küçük görmeyenler. Kaybedenler ise; elbette büyüklenenlerdir Kendinden başkalarını küçük görenlerdir. Kibirlenenler kaybetti.

YANLIŞ İNSANLAR KÜMESİ

Din bir imtihandır. İnsanlar bunun için geldiler bu dünyaya. İlk zamanlar bir yanlış yapıldı. Sonra tekrar edildi. Sonra milyar defa tekrar edildi. Bu yanlış, insanlar arasında asırlarca tekrar edildi. Bıkılmadan, usanılmadan aynı yanlışa devam edildi. O yanlışı yapanlar tek yanlış yaptılar ve milyarda bir oldular.

Milyarlar takıldı bir noktada. Sakın sen takılma, takınılan noktada. Aşarsan o noktayı milyar kat büyürsün bir anda. Takılırsan o noktada milyar defa küçülürsün aynı anda. Milyarda bir olmak var. Milyar kat büyümek var. Lider koyun kendini attı yardan. Bütün koyunlar atladı ardından. Sürüdeki bin koyun telef oldu. Her koyun bir defa atladı yardan. Hepsi kıymetsiz, hepsi sıradandı. Hepsinin yanlışı, tek yanlış oldu. Birleşti bin yanlış oldu. Kararını ver! Bin kişiden bir kişi olabilirsin. Bin kişiden kıymetli bir kişi olabilirsin. Bin kişinin yaptığını yapabilirsin. Bin kişinin yapmadığını yapabilirsin.

DÜŞ VE KALK

Hiç bir şey düşünmeden sadece koşmayı düşünüyordum ve koşuyordum. Yük artıyor kollarım ve bacaklarım ağırlaşıyor. Yavaşlayarak koşmaya devam ediyorum. Hızım yavaşlıyor, yavaşlamam hızlanıyor. Sona doğru gidiş. Son neresi? Nereye kadar? Gücüm yetecek mi? Sormuyorum! Düşünmüyorum! Birden bir şey oldu. Düştüm yere yığıldım kaldım. Kendimden geçtim. Ne kadar sürdü bilmiyorum. Yolum değişmemeli durmamalıyım derken düştüm. Ne kadar yerde kaldım bilmiyorum. Sonra tekrar kalktım. Koşmaya başladım. Aynı yolda, aynı yöne doğru koşmam lazım. Önceki gibi ama daha yavaş, hızlı koşamıyorum. Sırtımdaki yükün hafiflediğini hissediyorum. Ama hızlı değilim. Yine de rahat ve kolay koşuyorum. Ağırlığın hızı, hafifliğin yavaşlığına bıraktı yerini. Ayaklarımda ve kollarımda ağırlık kalmamış. Hafiflik ve kolaylık var her yerimde. Bu hal bende devam ederse hep koşarım hiç durmam diye düşündüm. Yorulanlar durmamalı, düşüp yeniden kalkmalı fakat durmadan koşmaya devam etmeli. Dinlenmenin rehavetinden kaç. Durma! Durursan bitersin. Bitince durulur. Koşarken üzerinde biriken yüklerin atılması için, silkelenmek için, bitmemek için tekrar başlamak için düş ve kalk! Sakın durma! Yığılır kalırsın. Düş ve kalk!

TAKVA

Sırrı buldum! Sırrı buldum! Sırrı buldum!

Takva! Takva! Takva! (Allah korkusuyla günahlardan sakınmak) Herkes bilsin, kimse duymasın. Sır bu!

Günahlardan kaçmak, hicret etmektir. Mekan değiştirmektir. Günahların olduğu odadan günahların olmadığı odaya, günahların olduğu iş yerinden günahların olmadığı iş yerine, günahların olduğu semtten günahların olmadığı semte hicret etmektir. Mideden kalbe, nefisten ruha kaçmaktır.

“Fefirrû ilallâh.” “O halde Allah’a kaçın.” (Zariyat: 50.)

“İşte bu büyük kurtuluştur.” (Mü’min: 9.)

ZALİMİN AVANELERİ

Ah şu zalim yardımcıları yok mu? Dünyayı onlar mahvettiler. Onlar olmasa, zalim zararsız olur ve etkisiz kalırdı.

Zulmedenler!

Zulme yardım edenler!

Zulme taraftar olanlar!

Zulme meyil duyanlar!

Cenab-ı Hak Kur’an’da zulme meyil duyanları uyarıyor: “Sakın zulmedenlere bir meyil duymayın, sonra size ateş dokunur.” (Hud: 113.)

Bu ayet haksızlık yapanları değil

Haksızlığa yardımcı olanları da değil

Haksızlığa taraftar olanları da değil

Haksızlığa meyil duyanları tehdit ediyor.

Meyil duyanlara ateş dokunursa, haksızlık yapanlar, yardım edenler ve taraftar olanlar öncelikle ateşten paylarını alacaklardır.

ZULÜM

Bir yerde gereksiz iş yapılıyorsa, bil ki orada gerekli işler yapılmıyor demektir.

Bir yerde gereksiz harcama yapılıyorsa, bil ki orada gerekli harcamalar yapılmıyor demektir.

Bir yerde değersiz insanlara değer veriliyorsa, bil ki orada değerli insanlara değer verilmiyor demektir.

Bir yerde cahiller konuşuyorlarsa, bil ki orada alimler susuyor demektir. Zulüm, bir şeyi lüzumu gereğince yerli yerine koymamak demektir.

Doğruya diklenen, eğriye köpekleşir.

KALANI DÜŞÜN

Kalanı düşün kurtulursun. Günahının ardından kalanı düşün. Günah bitti geriye ne kaldı? Kalana bak. Değer mi? Düşün! Günah gider, vebali ve sorumluluğu kalır. Günah gider, azabı ve utancı kalır. Kalanı düşün cehennemden kurtul! Kalanı düşün günahtan kurtul!

*İşlediğin her günah, dünyada çekeceğin hastalıkların sayısını arttıracaktır!

Her günah bir ayıp

Her günah bir kayıp

Her günah bir usanç

Her günah bir utanç

Her günah bir azab

Her günah bir gazab

Her günah bir hastalık

Her günah bir pişmanlık

Her günah bir mahrumiyettir.

Günaha saldırmak cesaret değil.

Günahtan kaçmak korkaklık değil.

***

Yalnızlık bir ödül, yalnızlık bir ceza

Yalnızlık bir saray yalnızlık bir zindan

Yalnızlık yücelere mahsus

Yalnızlık cücelere mahsus

Yalnızlık bir tatil ve dinlenme

Yalnızlık bir sürgün ve işkence

Yalnızlık yalnızlıktan kurtulmak için

Yalnızlık kalabalıktan kaçmak için

Yalnızlık kaybolma yeri

Yalnızlık buluşma yeri

Yalnızlık ulaşılan son nokta

Yalnızlık kaybedilen ilk nokta

Yalnızlık terk etmektir

Yalnızlık terk edilmektir

Yalnızlık yanlışlıktan doğar

Yalnızlık yalınlıktan akar

***

GAYEMİZ

Dünyadaki gayemiz ve gayretimiz, Cenab-ı Hakkın bize verdiği cihazatı, gen yapımızdaki temayülleri, lehimize ve aleyhimize olan sıfatlarımızı ve çevremizden gelen etkileri en faydalı şekilde kullanarak kul olmayı başarabilmek. Var olmak en büyük bahtiyarlık. Kul olmak en büyük şeref.

DUA

—Allah’ım sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet. (Sünen- i Tirmizi- Dua) (İbn-i Mace- Dua)

—Allah’ım sen rahmet edensin, rahmet etmeyi seversin, bana da rahmet et.

—Allah’ım sen merhametlisin, merhamet etmeyi seversin, bana da merhamet et.

—Allah’ım sen ilim sahibisin, ilim vermeyi seversin, bana da ilim ver.

—Allah’ım sen hikmet sahibisin, hikmet vermeyi seversin, bana da hikmet ver.

—Allah’ım sen gerçeksin, gerçekleri bilensin, bana da gerçekleri bildir.

—Allah’ım sen hayat verensin, hayat vermeyi seversin, bana da hayat ver.

—Allah’ım sen kadimsin, mahlukatı ayakta tutansın, beni de sebatlı kıl.

—Allah’ım sen ayıpları örtensin, örtmeyi seversin, benim de ayıplarımı ört.

—Allah’ım sen sevensin, sevmeyi seversin, beni de sev.

—Allah’ım sen hidayet edensin, hidayet etmeyi seversin, bana da hidayet et.

—Allah’ım sen şifa verensin, şifa vermeyi seversin, bana da şifa ver.

—Allah’ım sen sonsuzsun, sonsuzluğa götürensin, beni de sonsuzluğa götür.

—Allah’ım sen koruyansın, korumayı seversin, beni de koru.

—Allah’ım sen her şeyden haberdarsın, kullarıyla konuşansın, beni de esmadan ve eşyadan haberdar et.

—Allah’ım sen görensin, yarattıklarını görürsün, bana da cennetini, cemalini ve rızanı göster.

—Allah’ım sen işitensin, yarattıklarını işitirsin, beni de kelamını işitenlerden eyle.

—Allah’ım sen müsaadekarsın, genişlik verensin, bana da genişlik ver.

—Allah’ım sen izzetlisin, izzetli olmayı seversin, beni kainatta zelil kılma.

—Allah’ım sen ikram edensin, ikram etmeyi seversin, bana da ikram et.

—Allah’ım sen rızık verensin, rızık vermeyi seversin, bana da rızık ver.

—Allah’ım sen nimet verensin, nimet vermeyi seversin, bana da nimet ver.

—Allah’ım sen nursun, kainatı nurlandıransın, beni de nurlandır.

*İlahi beni dünyada iken cennetinden çıkarma, cennet kokusu olan ilminden uzaklaştırma.

*Sana yakın olanlar bana yakın olsun

Senden uzak olanlar benden uzak olsun.

Sevdiklerinin sevgisini ver.

Ve Seni sevenlerin sevgisini ver.

*Yakınlarım, sana yakın olanlardan olsun.

Bana uzak olanlar, senden uzak olanlar olsun.

En çok sana yakın olmak isterim.

Hiç olmazsa sana yakın olanlara yakın olmak isterim.

En çok seninle olmak isterim.

Hiç olmazsa seninle olanlarla olmak isterim.

En çok senin sevgini isterim

Ve seni sevenleri sevmek isterim.

Mü’minlerin tutan eli ol, gören gözü ol.

Bize düşman olanlara

Harb ilan et!

*Rabb’im!

Gören gözüm, tutan elim ol.

Gördüğün gibi göster

Duyduğun gibi duyur

Bildiğin gibi bildir.

*Rabb’im!

İstediğimi değil, istemeyi istiyorum.

İstemeyi benden alma!

Seninle olmak için,

Sana yönelmek için,

Bana istemeyi ver!

Bana seninle olmayı ver!

*Senden gelen manevi gıdaları, yine senden gelen maddi gıdalardan daha lezzetli kıl ki senin yolunda daha şevkle yürüyeyim.

*Kendi ellerimle yaptığım binayı kendi ellerimle yıkmama izin verme. Beni dünyada zayi etme.

*Allah’ım alt dudağımı sarkıtma. Beni yaşlılığın ve çocukluğun zilletinden koru.

-Güçsüzlüğümüz yüzünden tükendiğimiz zamanlarda kudretin imdadımıza yetişsin.

-Küçüklüğümüz yüzünden tükendiğimiz zamanlarda büyüklüğün imdadımıza yetişsin.

-Hakirliğimiz yüzünden tükendiğimiz zamanlarda yüceliğin imdadımıza yetişsin.

-Fakirliğimiz yüzünden tükendiğimiz zamanlarda zenginliğin imdadımıza yetişsin.

-Kusurlarımız yüzünden tükendiğimiz zamanlarda mükemmelliğin imdadımıza yetişsin.

-Günahlarımız yüzünden tükendiğimiz zamanlarda merhametin imdadımıza yetişsin.

-Liyakatsizliğimiz yüzünden tükendiğimiz zamanlarda cömertliğin imdadımıza yetişsin.

-Hatalarımız yüzünden daraldığımız zamanlarda vüs’at-i rahmetin imdadımıza yetişsin. Ya Vasi!

Bir Cevap Yazın