Satın almak için  SUR Tel: 0507 410 82 49

Bu kitap, bir misyonerle karşılıklı mektuplarımızdan ve dini meselelerdeki münazaralarımızdan oluşmaktadır.

On bir Mektuptan üç tanesi yazıştığımız Hıristiyana, sekiz tanesi ise bize aittir. Dördüncü ve Yedinci Mektuplar, gönderdiği kitaplara verdiğimiz cevaplardır.

HIRİSTİYANLARA MEKTUPLAR’DAN SEÇMELER

         Sevgili İhsan, madem bu konu açıldı istersen Tevrat ve İncil’de son peygambere olan işaretlere birlikte bakalım, acaba bu kişi kim olabilir? Bu konuda sana fotokopiler gönderiyorum. Çok önemli açıklamalar var. Şimdi delillere başlayalım:

         Birinci işaret; Hz. Eşa’ya’nın: “Rab Sina’dan geldi ve onlara Sair’den doğdu, Paran (Farün) dağından parladı.” (Tesniye, Bab: 33, Ayet: 2.) sözündeki üçüncü kısım ahir zaman peygamberinin her haline tamamen uygundur. Farün (Paran) Mekke’nin eski adlarındandır. Tekvin kitabının Hz. İsmail hakkındaki; “Ve Farün çölünde oturdu.” (Tekvin, Bab: 21, Ayet: 21.) Ayeti bunu isbat ediyor. Zira Hz. İsmail, annesi Hz. Hacer ile Mekke’de oturdu. “Farün’den maksat Mekke değildir.” diyecek olanlara sorarız ki, bu adla başka bir yer bulup da oradan Müslümanlık gibi doğu ve batıda yayılmış bir hak din doğduğunu gösterebilir misiniz? Gösteremeyecekleri tabiidir. Çünkü Farün’ün Mekke demek olduğu Tevrat’ta da isbatlanmıştır.

        İkinci işaret; Tesniye’de de yazılı olan “Onlar için kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım ve sözlerimi onun ağzına koyacağım ve ona emredeceğim, herşeyi onlara söyleyecek.” (Tesniye, Bab: 18, Ayet: 18.)

            İsrail oğullarının kardeşleri, İsmail oğullarıdır. Ve onlardan hiçbir peygamber çıkmayıp, son zamanlarda Peygamber Efendimiz gönderilmiştir. “Kardeşleri arasından” kaydına bakılınca Hz. Yuşa’ veya Hz. İsa’nın bu vadedilen peygamber olması ihtimali ortadan kalkar. Çünkü; onlarda İsrail oğullarından olduklarına göre, onların hepsine nispetle “Kardeş” cümlesinden sayılmaları doğru olmaz. Eğer bu iki peygamberden biri kastedilmiş olsaydı o kayıt yerine “Onlardan” kelimesinin buyurulması gerekirdi. Hz. Yuşa’ şeriat sahibi olmadığı için Hz. Musa’ya benzetilemez. Belki Yuşa’ onun hayatında hizmetçisi, öldükten sonra da dininin tebliğcisi ve öğreticisiydi. Hz. İsa’nın dininde cezalar, yiyip içmeye ait haramlarla gusül ve temizlik hükümleri bulunmadığı için (ki Hıristiyanların ellerindeki İnciller buna delalet eder). O’ da Hz. Musa’ya denk tutulamaz. Üstelik Hz. İsa, Musa gibi milleti içinde itaat edilen ve sözü tutulan bir reis değildi. Hıristiyanlar ise Hz. İsa’yı diğer belli yönleriyle herkesten üstün kabul ettikleri için hiçbir peygambere denk olduğunu iddia edemezler.

          Peygamber Efendimizin ise Hz. Musa’ya tam yirmi yönden benzerliğini İslam alimleri açıklayarak, yukarıdaki ayetin yalnız onu ifade edebileceğini gündüzün ortasında güneş gibi isbat etmişlerdir. Hz. Peygamberin cihad gibi hükümleri getiren dinine bakılınca, Hz. Musa’ya benzetilmesi doğru olur. Allah’ın (c.c.) kelamının, ağzına konması da, ümmi olup yazı okumadığı halde Kur’an’ı ezbere okuması demektir.

        Üçüncü işaret; Yuhanna İncil’inde Hz. İsa’dan sonra Faraklit adında bir peygamber geleceği müjdelenmiştir. Faraklit Arapça da Faraklita olarak geçmektedir. İlk harfi aslında (P) dir. Arapça’da (P) harfi olmadığından tabii olarak bazen (b) bazen da (f) şeklinde yazılır.

       “Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi tutarsınız. Bende babaya yalvaracağım ve O size başka bir Faraklit, hakikat Ruhunu verecektir; ta ki daima sizinle beraber olsun.” (Yuhanna, Bab: 14, Ayet: 15.- 16.)

        “Fakat benim ismimle babanın göndereceği Faraklit Ruhul Kudüs, o size her şeyi öğretecek ve size söylediğim her şeyi hatırınıza getirecektir.” (Yuhanna, Bab: 14, Ayet: 26.)

       “Babadan size göndereceğim Faraklit babadan çıkan hakikat Ruhu geldiği zaman benim için şehadet edecektir.” (Yuhanna Bab: 15, Ayet: 26.)

        “Bununla beraber ben size hakikati söylüyorum, benim gitmem sizin için hayırlıdır, çünkü gitmezsem, Faraklit size gelmez, fakat gidersem onu size gönderirim. Ve O geldiği zaman, günah için, salah ve hüküm için dünyayı ilzam edecektir.” (Yuhanna Bab:16, Ayet:7.- 8.)

           Kitap ehlinin eskiden beri acayip adetleri vardır ki, onlar tercüme ettikleri mukaddes kitaplarda çok defa isimleri de olduğu gibi bırakmazlar. Belki (kendi zanlarınca) asıl manalarına göre, onları da, o tercüme ettikleri dilin kelimelerine çevirirler. Hz. İsa Yunanca değil İbrani diliyle konuşurdu, bu halde anlaşılır ki, Yuhanna İncilinde müjdelenen şanlı Peygamberin adı Yunan diliyle tabir edilmiş sonra da İncil’i Arapça’ya çevirirken o yunanca kelime Arapça’ya uydurulup Faraklit denilmiştir. Faraklit’in vasıfları tamamen Peygamber Efendimize uymakta olup, Müslümanlar tarafından İncil’le de peygamberliğinin isbatına girişildiği duyulunca papazlar bunu bir türlü çekemediklerinden karıştırmaya yönelik dediler ki; “Evet bu söz Yunancadan Arapçaya uydurulmuştur. Fakat aslı Paraklitos olup, manası da Yardımcı ve Vekil demektir.” Şimdi Paraklitos kelimesi üzerine dikkati çeken bir açıklama yapalım:

       Yunanca İncil’de gerçekten Paraklitos diye yazılıdır. Fakat bu kelimenin yunanca da manası “Niyaz olunmuş” veya “Niyaz olunur” demek olduğu için hiç bir kimseye isim olması uygun düşmez. Hatta dünyada böyle bir isim bulunduğu da düşünülemez. O halde anlaşılıyor ki İncil’in asıl metninde Paraklitos değil, Piriklitos idi. Bu durumda (P) ile (R) harflerinin arasında (A) olmayıp PİRİKLİTOS yazılınca manası Yunanca da hiç eksiksiz olarak AHMED demek olur ve Kur’an’ın Saff suresi 6. ayetinde açıklanan AHMED adının İncil’de aynen ve açıkça bulunduğu gün gibi ortaya çıkar. Bu iki yunanca kelime arasında fark az olup, yunanca harflerinde birbirine çok benzediği bilinip kabul edilince asıl nüshalardan birinde Piriklitos kelimesi Paraklitos şekline dönmüş olabilir.

         Bizim tek delilimiz bu kelimeden ibaret değil, onun arkasından gelen vasıflar ve alametlerde vardır ki, onlara Hz. Muhammed’den (s.a.v.) başka layık ve sahip bulabilmenin imkansız olduğu hemen isbat edilecektir.

          M.S. 177 yılında Methoş adlı Hıristiyan bu iddia ile ortaya çıkarak Anadolu’da peygamberliğini ilan etti ve “Ben Hz. İsa’nın geleceğini haber verdiği ve kendisine uymakla emrettiği Faraklit’im.” deyip bir çok kimseleri peşinde sürükledi. İşte bundan da anlaşılıyor ki Hıristiyanlığın ilk devirlerinde Faraklit bekleniyordu.

          Haydi kabul edelim ki aslı Paraklitos olsun, bunun manası da Hıristiyanların dediği gibi Tesellici, Yardımcı, Vekil veya Şefaatçi demek olsun, bu durumda Rab ile birleştiği iddia edilen mukaddes Ruhun vekalet veya şefaatle vasıflandırılmasında bir anlam olamaz.

      “Faraklit size söylediğim her şeyi hatırınıza getirecektir.” (Yuhanna, Bab: 14, Ayet: 26.)

      Yeni Ahit mektuplarının hiçbirinde; “Havariler Hz. İsa’nın sözlerini unutmuşlardı da inen bu Ruh onlara hatırlattı.” diye açık bir ibare yoktur. Aradan zaman geçmemiş olduğundan böyle bir unutma da düşünülemez. Hz. İsa; “Gitmezsem Faraklit size gelmez.” (Yuhanna, Bab:16, Ayet: 7.)

       İşte bu da gösterir ki, müjdelenen zat, Hz. Muhammed’dir.(s.a.v.) Çünkü Mukaddes Ruhun Hz. İsa zamanında Havarilere, onları İsrail ülkesine gönderdiği sırada, bir defa daha indiği Hıristiyan kitaplarında açıklanmıştır. Bu yüzden onun gelmesini kendisinin gitmesine bağlaması doğru olmaz. Hz. İsa’nın gitmesine dayanan, hakikaten Peygamber Efendimizin gelmesidir. Zira müstakil şeriat sahibi iki peygamber aynı dönemde gelmez. Hz.Muhammed ve Hz. İsa’nın, bir devirde hüküm sürmeleri düşünülemez.

      Yuhanna İncil’inde “Zira kendiliğinden söylemeyecektir. Fakat her ne işitirse söyleyecektir.” (Bab: 16, Ayet: 13.) denilmiştir. Bundan da anlaşılır ki maksat o Ruh değildir. Zira Allah (c.c.) Kur’an’da: “O, kendiliğinden konuşmaz. Onun konuştuğu ancak kendisine gelen bir vahiydir.” (Necm Suresi: Ayet: 3.- 4.) buyurarak Hz. Peygamberin bütün tebliğ ettiği şeylerin doğru ve Allah’ın emrine uygun olduğunu kullarına bildirmiştir. Ruh hakkında insanların yalanlaması düşünülemez ki, “Onun söyleyeceği sözler doğrudur.” demekte bir mana olsun. Hem de Mukaddes Ruh Hıristiyanların iddia ettiklerine göre tanrıları ile birleşik olduğu için; “Fakat her ne işitirse söyleyecektir.” ibaresini onun hakkında kullanmak akla uyar mı?

        Peygamber Efendimiz Ehl-i Kitaba demişti ki; “Tevrat’ınızı getiriniz, okuyunuz ve geliniz; biz çoluk ve çocuğumuzu alıp Cenab-ı Hakkın dergahına el açıp, yalancılar aleyhinde lanetle dua edeceğiz!” diye mütemadiyen onların başına vurduğu halde, hiç Yahudi bir alim veya Nasrani bir Kıssis, onun bir yanlışını gösteremedi. Eğer gösterseydi, pek çok kesrette bulunan ve pek çok inatlı ve hasetli olan kafir ve münafık Yahudiler ve bütün alemi küfür her tarafta ilan edeceklerdi.

         Önceki mektuplarda İncil’deki çelişkilerden bahsetmiştik. Fakat somut olarak bunları maddeler halinde yazmadık Şimdi size maddeler halinde İncil’de gördüğümüz sayısız çelişkilerden sadece 41 tanesini yazıyorum. Bunların, mantıklı ve makul bir açıklamasını yapamadım. Eğer siz, bu 41 maddede geçen konuların çelişkili olmadığını, mantıklı ve tutarlı bir izahının yapılabileceğini iddia ediyorsanız, cevabınızı bekliyorum.     

1)  Pavlosun Galatyalılara yazdığı mektubun 2. Babında 11. ayetten itibaren 16.’ya kadar: “Petrusa dedim ki: ….. Bizler, insanın şeriat vasıtası ile değil, ancak İsa Mesih’e iman etmekle salih olacağını bildiğimizden, bizde Mesih İsa’ya iman ettik. Çünkü hiç bir insan, dini amellerini yapmakla salih olamaz.” Resullerin İşleri 21. Bab 17. ayetten itibaren: “Pavlos Yeruşalim’e gelip …… bütün ihtiyarlar hazır idiler ve Pavlosa hitaben ……… senin hakkında işittikleri şeylerin aslı olmadığını sen kendinde şeriate uyarak, senin şeriatin emrettiği gibi hareket ettiğini hepsi anlasınlar….. O zaman Pavlos, bu adamları alıp, ertesi gün onlarla beraber kendisini temizledi ve onlardan her biri için kurban takdim olununcaya kadar, taharet günlerinin bittiğini ilan ederek mabede girdi.” Pavlos şeriat ile beden temiz olmaz. Mesih bizim için, melun olmakla beraber, bizi şeriatın emirlerinden kurtardı, deyip dururken, kendisi Yakub’un ve ihtiyarların nasihati ile amel ederek, şeriate uymak suretiyle temizlenir ve mabede girer.

2)  Resullerin İşleri 9. Bab 7. ayetinde: “Onunla beraber yolculuk eden adamların nutku tutulup durdular. Sesi işitiyorlar. Fakat kimseyi görmüyorlardı.” demektedirler. 22. Babının 9. ayetinde ise: “Benimle beraber olanlar gerçi nuru gördüler. Fakat bana söz söyleyenin sesini işitmediler.” demektedir. 26. Babda ise sesin işitilip işitilmediği hususu hiç bir şey söylenmeyerek kapalı geçilmiştir. Bu üç ifade arasındaki tezat meydandadır.

3)  Nasraniliği Musevi şeriatinden uzaklaştıran Pavlos havari olmadığı gibi yıllarca korkunç bir İsevi düşmanı olarak, İsa’ya inananlara zulmeden bir kişidir. Luka, Ahd-i Atikteki Resullerin İşleri Kitabının 9. Babında: “Koyu bir Yahudi ve Yahudi alimi olan Pavlos, Şam’daki Nasranileri toplayarak zindana atmak için hahamlardan aldığı mektuplar ile Şam’a giderken, ansızın gökten bir nur inip, etrafını kapladığını ve yere düşüp bir sesin Saul Saul, niçin bana eza ediyorsun dediğini ve kim olduğunu sorunca, ben eza ettiğin İsa’yım dediğini ve bir şakirde onun Nasraniliğe büyük hizmetler yapacağını söylediği ……” bildirilmektedir. Bunun Pavlos tarafından söylenen bir yalan olduğunu Müslümanlar çok iyi bilmektedirler. Çünkü Pavlos bu yalanı ile ancak Hıristiyanları kandırabilir. Pavlos, Hz. İsa’yı hayatında hiç görmediği halde, havari olmadığı hatta havarilerle ters düştüğü halde, Hıristiyanların bu kişiye bu kadar itimat etmeleri, onların büyük bir hata ve yanılgı içinde olduklarını göstermektedir.

4)  Aynı kitabın 9. Babının 6. ayetinde: “Rab ona dedi ki: Kalk şehre gir, ne yapman icap ediyorsa sana söylenecek.” demektedir. 22. Babın 10. ayetinde: “Rab bana: Kalk Şam’a git, orada ne yapılması lazım geleceği sana söylenir.” demektedir. 26. Babının 16.-17.-18. ayetlerinde ise: “Kalk ve ayakta dur. Çünkü hem gördüğün şeylerde, hem sana göstereceğim şeylerde, seni hizmetçi ve şahit tayin etmek için sana göründüm. Seni, kendilerine göndereceğim kavimden ve milletlerden kurtaracağım. Ta ki, onların gözlerini açıp kendilerini karanlıktan nura ve şeytanın tasallutundan, sataşmasından Allah’a döndüresin ve bana iman etmeğe ve günahların bağışlanmasına ve mukaddesler arasında nasibe nail olsunlar.” Onun yapacakları, şehre vardıktan sonra, kendisine beyan edileceği söylenmiş iken, 26. Babdaki ayetlere göre, sesi işittiği yerde ne yapacağı kendisine söylenmiştir.

5)  26. Babın 14. ayetinde: “Nurun görünmesinde biz hepimiz yere düştük.” demektedir. Halbuki; 9. Babın 7. ayetine göre: Onunla beraber bulunanların nutku tutulur, ses çıkaramaz olurlar. 22. Babında ise: Susmak, nutku tutulmak diye bir şeyden bahsedilmemiştir.

6)  Korintoslulara Mektuplar 1. Mektup 10. Bab 1. ve sonraki ayetlerinde, 23.000 birden öldü demektedir. Ahd-i Atikte adetler (sayılar) kitabının 25. Babının 1. Ve sonraki ayetlerinde 24.000 kişi denmektedir. İkisinden biri elbette yanlıştır.  

7)  Resullerin İşleri 7. Bab 14. ayette 75 kişiyi Mısıra davet etti. Tekvinin 46. Babının 27. ayetinde ise Mısıra gelenlerin adedi 70 kişi idi demektedir.  

8)  Matta’nın 1. Bab, 17. ayetine göre, İsa (a.s.)’a aid dedelerinin sayısı 42 batındır. Halbuki yazılı isimler sayıldığı zaman, yalnız 40 kişi vardır. Luka’nın 3. Bab, 23-38. ayetlerine göre ise, bu adet 55 kişiye ulaşır. Hıristiyanlar İsa (a.s.)’ın babası olmayan, Yusuf-u Neccar’ı babası kabul ederler. Soyunu ona nisbet ediyorlar.

9)  Tekvin 2. Babda; Allah’ın yeri ve göğü 6 günde yarattığı, gökler ve yer tamamlanınca yorulduğu ve 7. günde istirahat ettiği yazılıdır. Yorulan ve dinlenen bir ilah kavramını 21. Yüzyılın insanına anlatmanız veya kabul ettirmeniz çok zordur. Siz ilahınızı insanlaştırıp, insanlarınızı da ilahlaştırarak heveslerinize ve nefislerinize tabi olmuşsunuz. Sonrada yorulmak ve dinlenmek gibi acizliği ifade eden sıfatları bulunan bir ilahı kendinize yeterli görmediğiniz için Heman’ler, Badman’ler, Superman’ler icat etmek durumunda kalmışsınız.  

10) Tekvin 19. bab 30. ayette Lut (a.s.)’ın ihtiyarlığında, kızlarının şarap içirerek, onunla zina ettikleri ve hamile kaldıkları iftirası. Bugün dini vecibelerini yapan, Allah’a itaat eden, Allah’dan korkan sıradan bir insan bile zinadan ve öz çocukları ile zina etmekten şiddetle kaçacağı halde, nasıl olurda bir peygamber ki Allah onu insanların hidayeti için göndermişken kendisi böyle büyük bir günahı irtikap etsin? İşte Yahudi ve Hıristiyanların tarih boyunca gelen ve hala devam eden zulüm ve saldırılarında, haksızlık ve sadistliklerinde bu mantıksızlığın ve taassubun ve gerçekleri objektif olarak düşünememenin ve böyle yanlışlıkları kabul etmiş olmalarının elbette büyük payı vardır.

11) Tesniye 34. Babda Musa (a.s.)’ın ihtiyarlığı, ölümü, defnedildiği, Yahudilerin matem tuttukları yazılıdır. Musa (a.s.) vefat ettikten sonra Musa (a.s.)’a vahyedilen kitapta bu ahval nasıl bildirilebilir.

12) 2. Samuel 11. Babında Davud (a.s.)’a zina iftirası. Bir peygamber nefsine hakim olamazsa, diğer insanlara nefislerine hakim olmalarını ve zina etmemelerini ve Allah’a itaat etmelerini nasıl söyleyebilir? Sıradan bir insan bile zinadan uzak durabilirken, Davud (a.s.) gibi bir peygamber nasıl olurda iffetini koruyamaz. Ayetin tahrif edildiği açıkça görünüyor.    

13) Tekvin 1. Babın 11. ayeti ve devamında bitkilerin insandan önce yaratıldığı, Tekvin 2. Babın 5.6.7.8.9. ayetlerinde ise, insanın yaratıldığı ve o zaman yer yüzünde hiç bir bitkinin bulunmadığı, bitkilerin insandan sonra yaratıldığı yazılıdır.    

14) İkinci Tarihlerin 36. Babının 5. ayetinde Yehoyakim melik olduğu zaman 25 yaşında idi. demektedir. İkinci Meliklerin (Kralların) 24. Babının 8. ayetinde Yehoyakim melik olduğu zaman 18 yaşında idi. demektedir.    

15) İkinci Samuelin 10. Babının 18. ayetinde Davud (a.s.) Suriyelilerin 400 araba 40.000 atlılarını telef ettiğini Birinci Tarihlerin 19. Babı 18. ayetinde 7.000 araba 40.000 yaya askerini telef ettiği yazılıdır.

16) Birinci Meliklerin 7. Bab 26. ayetinde 2.000 bat su alırdı, İkinci Tarihlerin 4. Bab 5. ayetinde ise 3.000 bat su aldığı yazılıdır.

17) İkinci tarihlerin 9. Babının 25. ayetinde Süleyman (a.s.)’ın atları için 4.000 ahırı olduğu, Birinci Meliklerin 4. Babının 26. ayetinde ise 40.000 ahırı olduğu yazılıdır.

18) İkinci Samuelin 24. Bab 9. ayetinde Yoab; İsrail’de kılıç çekebilen 800.000 yiğidin, Yahuda’da 500.000 kişinin olduğunu Krala bildirmiştir. Birinci Tarihlerin 21. Babı 5. ayetinde Yoabın Krala verdiği rakamlar İsrail’de 1.100.000 Yahuda’da 470.000 kılıç çeken kimse olduğu yazılıdır.

19) Tekvin 6. Babın 19. ve 20. ayetinde Allah Teala Nuh (a.s.)’a her hayvan cinsinden bir çift almasını emrettiği yazılıdır. Hemen on satır sonra 7. Bab 2. ve 3. Ayetlerinde ise her cins hayvandan 7 çift alması emrolunduğu yazılıdır.

20) Hurucun 9. Bab 6.ayetinde Allah Tealanın gazabı ile Mısırlıların bütün hayvanlarının öldüğü yazılıdır. 19. ayetinde ise Mısırlıların kırlarda bulunan hayvanlarının ölmediği yazılıdır.

21) Tekvin 8. Bab 4. ayet Nuh’un gemisi 7. ayın 17. günü Ararat dağı üzerine oturduğu yazılıdır. 5. ayette ise 10. ayın 1. Günü dağların başlarının göründüğü yazılıdır. Dağların başları 10. ayda görünmeye başlarsa 7. ayda gemi dağın üstüne nasıl oturur.

22)  Matta 1. Bab 17. ayet İsa (a.s.)’ın babası dedikleri Yusuf, Yakub’un oğludur. Luka 3. Bab 23. ve sonraki ayetlerde ise Heli’nin oğludur. Soy silsilesinde bile İnciller çelişkili.

23) Matta 1. Bab 17. ayet Davud (a.s.)’ın oğlu Süleyman’dır. Luka 3. Bab 23. ve sonraki ayetlerde Davud (a.s.)’ın oğlu Natan’dır.

24) Matta 4. Babın başında İsa şeytana: “Defol, karşımdan çekil Yalnız Rabbe secde edilir, yalnız ona ibadet edilir dedi.” Yani Allah’dan başkasına secde ve ibadet edilmez. O halde İsa (a.s.) sadece bir kuldur. Rabbine secde ve ibadet eden bir kuldur. Aksi takdirde şeytana: “Asıl sen bana secde et, ben senin Rabbin’im demesi gerekirdi.

25) Yuhanna 1. Bab 19. 20. 21. ayetlerinde Yahya: “İlya ben değilim.” dedi. yazılıdır. Matta 11. Bab, 14. Ayetin de, İsa (a.s.) İlya’nın Yahya (a.s.) olduğunu söylemektedir. Luka 1. Bab 17. ayette Zekeriya (a.s.)’a verilecek oğul İlya’nın hikmet ve fazileti ile… Luka 4. Bab 24.25.26. ayetlerinde İsa (a.s.) dedi ki: İlya’nın günlerinde sema üç yıl altı ay kapanıp bütün yer yüzünde büyük kıtlık olduğu zaman .… Bunun Matta rivayetine zıtlığı ortadadır. Çünkü Matta’da İsa ve Yahya’nın aynı zamanda yaşadığı ve onun İlya olduğu bildirilmektedir. Luka’da bildirilen semanın üç yıl altı ay kapalı kalması, İsa ve Yahya zamanında böyle bir hadise olmamıştır. Luka 9. Bab 53. 54. 55. ayetler Yakub ile Yuhanna İsa’ya hitaben: “İlya’nın yaptığı gibi gökten ateş insin ve onları helak etsin diye emredelim.” dediler yazılıdır. Buradan anlaşılıyor ki havariler İlya’nın kendilerinden önce yaşadığını ve Yahya’nın İlya olmadığını biliyorlardı.

26) Matta 10. Bab 27. ayet: “Benim size karanlıkta söylediğimi siz aydınlıkta söyleyin ve kulağınıza söylediğimi damlarda bağırın.” denmektedir. Luka 12. Bab 3. ayet: “Karanlıkta söylediğiniz her şey aydınlıkta işitilir. Gizli olarak kulağa söylediğiniz şeyler damlar üzerinde ilan edilir.” demektedir. Söz tek bir kaynaktan alınmış fakat sonradan tahrif edilmiş, değiştirilmiş olduğu anlaşılıyor.

27) Matta 12. Bab 40. ayet, 16. Bab 21. ayet: “İsa (a.s.)’ın 3 gün 3 gece mezarda kalacağı daha sonra kıyam edeceği” yazılıdır. Matta 27. Bab 57. ayet ve 28. Bab: “İsa diye kabre koydukları kimse, Cuma akşamı cesedin kabre konduğu ve Pazar sabahı tan yeri (fecr) ağarırken deprem olarak kıyam ettiği yazılıdır.” Bu duruma göre İsa diye kabre koydukları kimse kabirde iki gece, bir gündüz kalmıştır. Aynı durum; Markos 15. Bab sonu 16. Bab başında, Luka 23. Bab sonu 24. Bab başında, Yuhanna 19. Bab sonu 20. Bab başında yazılıdır.

28) Matta 10. Bab 10. ayet: “İsa havarilere yolculuk için sopa ve çarık almamalarını tenbih ettiği” yazılıdır. Markos 6. Bab 8. 9. ayetlerde ise: “Ellerine sopa almalarını ve çarık giymelerini emrettiği” yazılıdır.

29) Matta 5. Bab 39. ayet: “Sağ yanağınıza kim vurursa ötekini de çevir.” Yazılıdır. Matta 10. Bab 34. ayette ise: “Ben selamet değil, kılıç getirmeğe geldim.” yazılıdır.

30) Matta İncili 16. Bab19. ayeti: İsa’nın Petrus’a göklerin melekutunun anahtarlarını vereceği ve yeryüzünde affettiği her şeyin gökyüzünde de affolunacağını söylediği yazılıdır. Bu ayete rağmen, Matta 16. Bab 23. ayetinde ise: yine Petrus’a: “Çekil arkama şeytan, sen bana tökezsin! Çünkü sen Allah şeylerini değil ancak insan şeylerini düşünüyorsun.” dediği yazılıdır. Matta İncil’i 26. Bab 34. ayetinde de: Petrus için İsa (a.s.)’ın; “Horoz ötmeden önce bu gece beni üç kere inkar edeceksin.” diye haber verdiği ve Petrus’un Matta 26. Bab 69. ile 75. ayetleri arasında İsa (a.s.)’ı tanıdığını inkar ettiği bildirilmektedir. Hıristiyanlar, İsa (a.s.)’a haşa Tanrı dediklerine göre, Tanrı’nın böyle yanılması mümkün mü?

31) Markos 1. Bab 1. ayet: İncil, İsa’ya nispet edilirken, 14. ayetinde: İsa’nın Allah’ın İncilini vaz ederek Galileye geldiği bildirilerek Allah’a nispet edilmektedir.

32) Yuhanna 7. Babın başında: İsa ben bu bayrama daha gitmem çıkmam dedi. Fakat kardeşleri çıktıktan sonra, kendisi de, o vakit açıkça değil fakat gizlice imiş gibi bayrama gitti demektedir. İsa gitmem dediği halde gizlice gittiğini haber vermektedir ki; bu yalancılıktır. Haşa İsa (a.s.)’da böyle bir hal bulunamaz.

33) Yuhanna 5. Bab 31. ayet: İsa (a.s.)’ın: “Şayet ben kendim için şahadet edersem şahadetim doğru değildir.” dediği yazılıdır. Yuhanna 8. Bab 14. ayetinde ise: İsa (a.s.)’ın: “Ben kendim için şahadet ediyorsam şahadetim doğrudur.” dediği yazılıdır.

34) Matta 9. Bab 9. ayet: “İsa oradan geçerken, gümrük yerinde oturan ve Matta denilen bir adam görüp, ona, bana tabi ol, ardımca gel deyince, oda kalkıp ona tabi oldu, ardınca gitti.” Bu cümleleri yazan Matta’nın kendisi ise; niçin kendisi olduğunu söylemeyip, bir başka Matta gibi söylemiştir.

35) Yuhanna 21. Bab 24. ayet: “İşte bu cümleleri (yani Yuhanna İncilini) yazan ve doğruluğuna şahadet eden şakirt budur (Yuhannadır). Biz onun şahadetinin doğru olduğunu biliriz.” denilmektedir. Bu sözü Yuhanna hakkında, Yuhanna İncilini yazan katip söylemiştir. Kitabı yazan katip Yuhanna’ya “o” zamiri ile işaret etmiş, katip kendisini “biz” diye mütekellim (konuşan) sigası ile yazmıştır. Anlaşılıyor ki, Yuhanna İncil’ini yazan, havari Yuhanna değil, ona O diye hitap eden bir başka kimsedir. Matta ve Yuhanna havarilerden idi, fakat yukarıda görüldüğü gibi Matta ve Yuhanna İncillerini bu iki havari yazmamış başkaları yazmıştır. Fakat onlara nispet etmiştir. Markos ve Luka ise havarilerden değildi. Markos, havari Petrus’un tercümanı ve havari olmayan Pavlos’un talebesi idi. Luka da, havarilerden olmayıp Pavlos’un talebesidir.

36) Yuhanna İncil’in de Hz. İsa’nın kendi haçını yüklenerek, kendisinin taşıdığı yazılıdır. (Yuhanna 19. Bab 17. ayet) Diğer üç İncil de ise; “İsa (a.s.) çarmıha gerilmek için götürülürken, Kireneli Simon isminde bir kimseye haçı taşıttılar.” şeklinde geçmektedir. (Matta 27. Bab 32. ayet, Markos 15. Bab 21. ayet, Luka 23. Bab 26. ayet) İsa (a.s.)’a inanan Havariler şunlardır: “Petrus, Yuhanna, Büyük Yakub, Andreas (Petrus’un kardeşi), Filip (Philippus), Thomas, Bartolomaus, Matthaus, Küçük Yakub, Barnabas, Yahuda, Tadyus (Yakobi) tur.” Bu on iki havari tevhidi savunurken, Pavlos isminde İsevilere zulmeden bir Yahudi’nin sonradan iddia ettiği şaibeli ve delilsiz gökten nur inip ona hidayet bahşetmesi gibi senaryolarına inanan Hıristiyanlar havarilerin sözlerini bırakıp, havari olmayan Pavlos’un sözünü tercih etmekle, itikatlarını bozdular. Luka ve Markos havari olmayıp şaibeli Pavlos’un talebeleri iken onlara isnat edilen İncillere inanıp, kendisi havari olduğu halde Barnabas İnciline inanmamak Hıristiyanların bir taassubudur. Çünkü Barnabas İncil’i Ahmed isimli peygamberden sarahaten haber vermektedir. Orada, Hz. İsa’nın Ahmed hakkındaki, övgü dolu sözleri yer almaktadır. Elinizdeki İncillerin isnat zincirindeki sağlamlık, İslam peygamberinin hadislerinin ravi zincirindeki sağlamlık kadar bile olmadığı halde, elinizdeki İncilleri kabul edip, Kur’ana paralel olan İncil’i inkar ediyorsunuz ki, bu bir tenakuzdur. Bir başka tezadınızda, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in gösterdiği mucizeleri, yalan söylemesi mümkün olmayan çoklukta bir cemaat kabul edip haber verdikleri halde onlara inanmayıp, Hz. İsa (a.s.)’ın gösterdiği mucizeleri belki o kadar çoklukta bile olmayan bir cemaat haber verdiği halde onları aynen kabul ediyorsunuz. Bu davranışınızın taassubdan başka izahı olamaz.

37)    Tevhidle ilgili Tevrat ayetleri:

*** Allah şöyle diyor: Rab benim ve başkası yoktur.

(İşaya 45. Bab 18. ayet )

*** Benden başka Allah yoktur. ( İşaya 45. Bab 22. ayet )

*** Rab O Allah’dır, başka yoktur. ( Tesniye 4. Bab 39. ayet)

*** Rab benim ve başkası yoktur. Benden başka Allah yoktur. ( İşaya 45. Bab 5. ayet)

*** İlk, evvel benim ve son, ahir benim ve benden başka ilah yoktur. ( İşaya 44. Bab 6. ayet)

Tevhidle ilgili İncil ayetleri:

*** Ve tanrı birdir. ( Galatyalılara Mektup 3. Bab 20. ayet)

*** Tanrımız Rab, tek Rab’dir. ( Markos 12. Bab 29. ayet )

*** İsa ona, “Neden bana iyi diyorsun?” dedi, “Tanrı’dan başka kimse iyi değildir.” (Markos 10. Bab 18. ayet)

*** Hiç kimse iki efendiye uşaklık edemez. Çünkü ya birine kin besler, öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü küçümser. ( Matta 6. Bab 24. ayet)

İşte İncil ayetlerinde de Tevhid anlatılıyor. Fakat anlayana! Bu tevhid ayetlerine rağmen, şirke düştüğünüze göre, artık hiç bir mazeretiniz kalmıyor demektir.

38) 1822 senesinde Thomas Hartwell, neşrettiği tefsirinin 4. Cilt, 2. Babında şöyle diyor: “İncillerin telif zamanları hakkında bizlere ulaşan nakil ve haberler tamamen noksan ve neticesizdir. İncillerin sıhhati hususunda bizlere hiç bir yardımları yoktur. Hıristiyanların ilk din adamlarının ileri gelenleri, batıl rivayetleri tasdik ve kabul ederek, durmadan yazdılar. Daha sonra gelenlerde, onlara hürmeten, yazdıklarını nasıl olursa olsun, hiç düşünmeden ittifak ile kabul ettiler. İşte bu yanlış rivayetler bu şekilde zamanımıza kadar geldi.” Yine aynı cilt de diyor ki: “İncil-i evvel, yani Matta İncili: Miladın 37. ile 65. seneleri arasında Markos İncili: Miladın 56. senesinde veya 65. senesine kadar herhangi bir senede Luka İncili: Miladın 53. veya 63. veya 64. senesinde Yuhanna İncili: Miladın 68. 69. 70. veya 98. senesinde yazılmıştır.” Bunlar ne Hz. İsa’ya, nede Havarilerine aittir; belki meçhul kimseler tarafından yazılarak Havarilere ve arkadaşlarına atfedilmişlerdir. Mesela Yuhanna İncil’inin Yuhanna’ya ait olmayıp İskenderiye Medresesi Şakirtlerinden birisi tarafından yazıldığını ileri sürenler olmuştur.

39) Hz. İsa dahi kendisinin, İsrail oğullarının kaybolmuş koyunlarından başkasına gönderilmediğini söylemiştir. (Matta 15 x 24.) Hz. Muhammed (s.a.v.) ise hem Peygamberlerin sonuncusu, hem de en yakınlarından başlamak üzere bütün insanlara gönderilmiştir. Bu gerçeği Kur’anı Kerim şöyle açıklar: “Muhammed, adamlarınızdan hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Rasulü ve Peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzab: 40.) “Ya Muhammed, Seni, rahmetimizin müjdecisi, azabımızın habercisi ve bütün insanların Peygamberi olmaktan başka bir sıfatla göndermedik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Sebe’: 28.)

40) Yuhanna İncil’in de Yahudilerle Yahya (a.s.) arasında şöyle bir konuşma geçiyor: “Öyle ise sen kimsin, İlyas mısın?” diye sordular. Yahya, “Değilim.” dedi. (Yuhanna 1. Bab 21. ayet) Matta İncil’in de İsa (a.s.), Yahya ile ilgili şu açıklamayı yaptı: “Eğer kabul etmek isterseniz, gelmesi beklenen İlyas odur.” (Matta 11. Bab 14. ayet) İki İncil arasındaki çelişki açıkça görülüyor. Yahudiler üç Peygamber’in gelmesini beklemekte idiler. İlki tekrar geleceğini zannettikleri Hz. İlyas, ikincisi Hz. Mesih’di. Üçüncüsü de herkesin bildiği, kendisinden sadece (O Peygamber) diye bahis olunan şanlı peygamberdi. İncil menkıbelerine göre: Yahudiler, Hz. Yahya’ya: Sen kimsin? diye sordukları zaman, “Ben, Mesih değilim.” demiş; “Öyle ise sen nesin, İlyas mısın?” sorusuna yine “değilim” cevabını vermişti. Bu sefer, kendisine: “Sen, yoksa, O Peygamber misin?” demişler; fakat O, yine: “Hayır, değilim.” demişti. (Yuhanna 1x 19.- 22.) Bu konuda Kur’anı Kerimde şöyle buyuruluyor: “Kendilerine Kitap verdiklerimiz Onu, O Peygamberi, öz oğulları gibi tanırlar. Öyle iken, bir takımları bilip durdukları halde yine de hakkı, hakikati gizlerler.” (Bakara: 146.) “Ey Ehli Kitap, kendiniz Tevrat’ta ve İncil’de görüp bilip dururken Allah’ın ayetlerini ne diye inkar ediyorsunuz?” (Ali İmran: 70.) Yuhanna’da, en son olarak geleceği haber verilen O Hakikat Ruhu’ndan başka, Kıyamete kadar hiç bir Rasulün gelmeyeceği bildirilmiştir. (Yuhanna 14. Bab 16. ayet) Yuhanna’ya göre Hz. İsa’nın şöyle söylediği de bildiriliyor: “Onu dünya kabul edemez, çünkü onu görmez ve bilmez, siz onu bilirsiniz.” (Yuhanna 14x 17.) Hz. Muhammed’e (s.a.v.) vahiy gelmeye başladığında dünyanın bir çok yerindeki insanlar bundan habersizken Hıristiyanlar bunu haber almışlardı ve insaflı olanları ona tabi olup dinini kabul etmişlerdi.

41) Hz. İsmail mi yoksa Hz. İshak mı kurban edildi? Konusunda İncil’de geçen ayetlerde de çelişkiler mevcuttur. Bu mesele İncil ayetlerinde şöyle geçmektedir: “Allah Abraham (İbrahim)’i imtihan etti ve dedi ki, Ey İbrahim, tek ve yegane sevdiğin oğlun İzhak (İshak)’ı yanına alarak Moriah ülkesine git ve orada benim göstereceğim dağlardan birinde onu kurban et.” (Doğuş, Bölüm 22; 1.- 2.) Bu satırlarda dikkate değer iki nokta vardır. Birincisi, kurban edilecek evladın İshak olduğu belirtilmiştir. İkincisi, bu çocuğun, Hz. İbrahim’in tek evladı olduğu söylenmiştir. “Ve İbrahim’in zevcesi Sarah (Sare)’ın hiç bir çocuğu yoktu. Onun Mısırlı bir hizmetçisi vardı, adı Hacer idi. Sarah Abraham (İbrahim)’e dedi ki, “Bak Allah beni evlattan mahrum bırakmıştır. Onun için sen benim hizmetçimin yanına git. Belki de böylece evimiz neş’e ile dolar.” Ve İbrahim, Sarah’ın dediğini yaptı. Ve İbrahim, Ken’an ülkesinde 10 seneden beri kalıyordu ve işte bu sıralarda karısı Sare kendi hizmetçisini Ona verdi ki, Onun karısı olsun. Ve O, Hacer’in yanına gitti ve O hamile kaldı.” (Doğuş, Bölüm 16; 1.- 3.) “Allah’ın meleği Ona dedi ki, sen hamilesin ve sen bir erkek çocuk dünyaya getireceksin. Adını İsmail koy.” (Doğuş, Bölüm 16; 11.) “İbrahim ve Hacer’den İsmail doğduğu zaman İbrahim 86 yaşında idi.” (Doğuş, Bölüm 16; 16.) “Ve Allah, İbrahim’e dedi ki, senin karın olan Sarah’dan da sana bir erkek çocuk bahşedeceğim. Adını İshak koyarsın. O, gelecek yıl aynı tarihte Sarah’dan doğacaktır. O zaman İbrahim, oğlu İsmail’i ve evin diğer erkeklerini yanına aldı ve aynı gün Allah’ın emriyle onları sünnet etti. İbrahim 99 yaşında iken sünnet oldu. İsmail ise sünnet olduğu zaman 13 yaşında idi.” (Doğuş, Bölüm 17; 15.- 25.) “Ve oğlu İshak doğduğu zaman İbrahim 100 yaşında idi.” (Doğuş, Bölüm 21; 5.) Bu ifadeler ile İncil’in içine düştüğü çelişki kendiliğinden ortaya çıkıyor. Şöyle ki, 14 yaşına kadar Hz. İsmail, Hz. İbrahim’in tek evladı sıfatını koruyordu. Eğer Allah, Hz. İbrahim’den tek evladının kurban edilmesini istemişse o İsmail olmalıdır. Yok eğer Allah, Hz. İshak’ın kurban edilmesini istemişse, o zaman Onun Hz. İbrahim’in tek evladı olduğunu söylemek yanlış olur. Eğer derseniz ki tek sevdiği evladı İshak idi. O zaman Hz. İbrahim’in evladını ayırması ve son derece şefkatli bir peygamber olmasına rağmen onu kendi evladını bile sevmeyecek kadar merhametsiz tasavvur etmek olur ki, gerçek müminler halil bir peygamber olan Hz. İbrahim’i böyle haksız ithamlardan beri tutar. Hem Allah’ın peygamberlik nasip ettiği Hz. İsmail’i, yine bir peygamber olan Hz. İbrahim’in sevmemesi düşünülemez.

           Şimdi bu 41 tane çelişkiyi okuyunca; ya bunların bana makul ve mukni (ikna edici) cevaplarını yazarak gittiğin yolun hak olduğunu isbat edersin veya kafanı kuma gömüp, batılda olsa bu yoldan ayrılmam diyerek şeytanın avucunda uyumaya devam edersin veya tevbe edersin. Tercih senin ! Ancak dünyada ve ahirette sağlam basmak istiyorsan ve dünyada tenakuz ve çelişki çukuruna, ahirette ise cehennem ve sakar kuyusuna düşmek istemiyorsan cevap yazmak zorundasın.         

Bilirsin ki sükut ikrardan gelir. Susmak kabul etmek demektir. Sana lanet teklifini yazınca mektubunda bana: “Oldukça kızgın, kuşkun ve birazda şaşkın olduğunuzu fark ettim.” diye yazmıştın. Şaşırmanın değişik belirtileri vardır. En şiddetli şaşırmak belirtisi ise, hiç bir şey yapamamak hatta bir mektup bile yazamayacak derecede donup kalmak olarak kendisini gösterir.

    

Abdullah Öztürk  28.11.1994

Bir Cevap Yazın