Zaruret anında farklı mezheblerin içtihadları ile amel edilebilir.
*Şürunbulali şöyle demiştir: Amelden sonra taklid etmesi de caizdir. Mesela, bir kimse kendi mezhebine göre kıldığı namazın sahih olduğunu zanneder de, sonra mezhebine göre o namazın batıl olduğu anlaşılır fakat muhalif mezhebe göre sahih olduğu meydana çıkarsa, muhalif mezhebi taklid etmesi ve o namazla yetinmesi caizdir. Buraya Bezzaziye’nin şu sözünü de ilave edelim: Rivayete göre Ebu Yusuf, hamamda yıkanarak cuma namazını kılmış sonra hamamın kuyusunda ölü bir fare bulunduğunu haber vermişler. Ebu Yusuf: “Biz, Medineli kardeşlerimizin kavliyle amel ediyoruz, onlara göre su, iki kulle miktarını buldu mu pislik taşımaz.” demiştir. (İ. Abidin 1. Cilt, 95. Sh.)
*İki kulle; beş kırba (tulum) olarak takdir edilmektedir. Kimi de 500 ratl (yaklaşık olarak litre) demektedir. Bu itibarla bir kulle, 250 litrelik küptür. (Tirmizi Şerhi 1. Cilt, 67. Sh.)
*İbn-i Ömer’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Su, iki kulle miktarı olursa onu hiçbir şey necis yapmaz.” (Tirmizi- Taharet 1. Cilt, 67. Sh.)
*Diğer mezheble amel caizdir. Telfik ise caiz değildir.
*Müleffak hükümden murad; iki mezhepten alınarak verilen hükmün sahih olup olmamasıdır. Mesela; abdestli bir kimsenin bedeninden kan akar ve bir kadına dokunur da sonra o abdestle namaz kılarsa, bu namazın sıhhati Şafii ve Hanefi mezheplerinden müleffak yani karma bir hükümdür, telfik batıldır, namazda sahih değildir. (İ. Abidin 1. Cilt, 94. Sh.)
*Zaruret zamanında taklitte (muhalif mezhebin imamına uymakta) beis yoktur. Ancak o imamın icab ettirdiği her şeyi benimseyip ifa etmesi şarttır. Zira karma hüküm bilittifak batıldır. “Zaruret zamanında muhalif mezhebin imamına uymakta beis yoktur.” sözü zaruret yoksa caiz değildir, manasını ifade ediyor. Buradaki iki kavlin biri budur. Fakat muhtar olan kavil mutlak surette caiz olmasıdır. Keza (Hanefi Şafii’ye uyarsa) namazda cemaat bile olsa Fatiha’yı okuması, tenasül uzvuna yahud yabancı bir kadına dokunmakla abdest tazelemesi de şart koşulmuş, bu işe bağlı bütün şart ve rükünler ilave edilmiştir. (İ. Abidin 2. Cilt, 62.- 63.- 64. Sh.)
*Efdal olan veya müstehab olan konularda mezheb taassubu yapmak doğru değildir.
*Nafileler, kolaylık üzerine kurulmuştur. (İ. Abidin 4. Cilt, 387. Sh.)
*Nafilenin kapısı geniştir. (İ. Abidin 2. Cilt, 382. Sh.)
*Tirmizi hadisi rivayet etmiş ve “hasendir” dedikten sonra şu açıklamayı yapmıştır: “Bazıları Hz. Peygamber (s.a.v.)’in göbeğinin üzerinde, bazıları da altında el bağladığını görmüşlerdir. Alimlere göre, kişi bu konuda dilediği şekli almakta serbesttir.” (İ’laüs- Sünen 2. Cilt, 213. Sh.)
*Elleri ile bize göre dizlerine, ona göre yere dayanır.
Hilaf efdal olmasındadır. Hatta namaz kılan kimse bizim mezhebimiz gibi yapsa Şafii’ye göre beis yoktur. Onun mezhebi gibi yapsa bize göre beis yoktur. Muhit’te böyle denilmiştir. (İbn Abidin 2. Cilt, 299. Sh.)
*Hanefi mezhebine tabi olanların yarıdan fazlasının namazda ellerini göğüs hizasından bağlamasına rağmen azınlıkta kalan erkekler ellerini göbek altından bağlar ve buna itiraz etmezler.
*Önce bir kaide, bir usul belirlenir.
Sonra ayet ve hadisler bunun üzerinden açıklanır. Bu yol tutarlıdır. Mezheb imamlarının yoludur.
Yoksa her ayet ve hadisi keyfi olarak yorumlamak çelişkileri beraberinde getirir.
Telfik bu yüzden caiz değildir.
Onda keyiflik vardır.
Heva ve hevesine göre din belirleyen helak olur. Ayetler bu kimseleri ikaz ediyor.
Telfikte kaideler, kurallar, usuller birbirine karışır. Tutarsız ve çelişkili bir amel zinciri ile ahiret hesabına doğru gider.
(Cevher İnci Altın)
Abdullah ÖZTÜRK








Bir Cevap Yazın